Yezid'in Kanunu
Hüküm giyilemez fısıltıları arşın sabaha karşıki kızıllığına tecavüz etti o an. Öteden, acizane, ben birden kükreyiverdim. Sövmek makamından ziyade terbiye haletindeydi sözlerim. Sus dedim. Sus... sonra bir ferman çekildi dağların koyu gölgesinin coğrafyasını kirleten şatafatlı yezid'in kaleminden. Tüm ahval şu minval üzere oldu kanımca. Dahası benim fikri bekaretimin bozulmasından ötürü sonsuz kere üç nokta eylemine mahkum oldu.
İçinde bir kimse yada bir nesne sevdasına yenik düşen bir gönlü taşıyan bedene küfür yakıştırıldı. Vaziyeti buydu zamanlar önce seven bir kimsenin. Denilirdi ki aşk ne imiş? Ne imiş bir ucubenin peşinden sürüklenmek koskoca ırmaklar dolusunca akıp giden bir duruşla? Yasak denildi. Yasak kardeşim artık sevmek. Size yaramıyor. Suyunu çıkarıyorsunuz işin. Ne vakti gelince sevmek eylemine olan saygınızı görebiliyoruz ne de gitmek vakti gelmiş birinin ses etmeden etrafında hatalı birini aramadan çekip gidişini ... yaptığınız her eylemin sonu illa ki bir hüsran. Seversin... evet evet sen... seversin içine düşersin hasret kalmak gerekliliğini unutup her vakit dizinin dibinde olsun dersin. Sıkarsın elindeki güvercini örselersin... ama gel gelelim birkaç tüyü de kalsa elinden uçar gider... seversin... sevmez bir gün seni. sevemez... o an peşine düşersin sanki tekrar gelse miden kaldıracakmış gibi. seversin. Çeker bir başkasının koynunda uyur. Sen sevdin ya bi kere alırsın onu onun koynundan, kendi terinin içinde boğarsın. Sararsın da sararsın ha bire. Sonra mı? elinde can vermiş. Birden sekerat vaktini yaşamadan aniden ölüvermiş. Ne evvel zamanda ahrete göç eden sevdikleri duruvermiş başucunda ne bir aldatmaca yapıvermiş, bir dolu buz gibi suyla şeytan.