Yine de Seviyorum Galiba Herkesi
Nurcan bir kaç gündür evden dışarı çıkmamıştı. Evde bunalmıştı. 'Bugün çıkayım arkadaşlarımı göreyim' diye düşündü. Arkadaşlarıyla sürekli buluştuğu lokalin binasına geldi. Arkadaşları onu gördüklerinde hepsinin gözlerinin içi güldü. Arkadaşları, 'Sık sık aramıza katılmıyorsun' deyip onu eleştiriyorlardı biliyordu.
Biraz hal hatır sorduktan sonra, yanındaki arkadaşı yine ev işlerinden, ailesinin vurdumduymazlığından, eşinin onu çok kıskandığından şikayet etmeye başladı. Uzun uzun anlattı. Nurcan üzülerek dinledi. 'Zor arkadaşım haklısın' diyerek, başını sallayarak, 'anlıyorum' diyerek bayağı bir dinledi. Sonra sözü diğer bir arkadaşı aldı. O da başladı, ' Bu ülkenin sonu ne olacak, bu siyasetçilerle bu ülke idare edilmez' diyerek hararetli bir şekilde düşüncelerini açıkladı. Nurcan yine, başını sallayarak, yine' haklısın' diyerek uzun uzun arkadaşını dinledi. Sonra diğer bir arkadaşı sözü aldı. Bu arkadaşı dibinde oturuyordu. O gün aralarına gelmeyen bir arkadaşını çekiştirmeye başladı. Nurcan bu durumdan çok rahatsız oldu. Dinlemek istemedi ama yine de karşısındakinin rahatlamaya ihtiyacı olduğunu düşünerek yine dinledi. Anlatılan arkadaşı hakkında en küçük bir laf etmek istemiyordu, çünkü onu çekiştiren arkadaşını gidip diğer arkadaşına yetiştireceğini düşünüyordu. Gençliğinde, daha cahilken ne çok başına gelmişti bu olaylar. Sessizce yine'haklısın, elbette, zor bir durum' diyerek arkadaşını dinlemeye çalıştı.
Daha sonra bir arkadaşı yanına gelip sürekli tuhaf espriler yapmaya başladı. Espriler çok berbattı ama Nurcan yine arkadaşı kırılmasın diye gülümsemeye çalıştı.
Bir arkadaşı da, ' Ben benim hanıma 39 senedir bakıyorum, oysa babası sadece 17 yıl bakmış. Ona babasının iki katı sene baktım' diye anlatmaya başladı. Karısını kötüledi, anlattı. Nurcan'ın tepesi attı. ' İnsan kırk yıllık eşini başkalarının yanında bu kadar kötüler mi hiç? Ne yapsın kadın koca mı değiştirsin. Bakacaksın ölünceye kadar. Boşan madem bakmak istemiyorsan. Sana üç tane çocuk yetiştirmiş. Üstüne üstlük o da kırk senedir senin önüne sofra kurup, çamaşırlarını yıkıyor, canın istediğinde onunla ihtiyaçlarını bedavadan gideriyorsun.' diyerek arkadaşını kınayan sözler söyledi.
Arkadaşı 'Sen hep benim hanımdan yana oldun' dedi. Biraz sitem etti.
Nurcan, arkadaşlarının yanına geleli daha bir kaç saat olmuştu ama ne çok dert dinlemişti. Kafasının şiştiğini düşündü.' İnsanlar mı çok konuşuyor, yoksa benim mi başım götürmüyor acaba?' diye düşündü. Kendi kendine kızdı. 'Evde yalnızlıktan sıkıldın, arkadaşlarınla iki laf ettin işte' dedi.
'Offf bana ne ya, ne zaman yanlarına gelsem aynı konular konuşuluyor, bıktım artık' diyerek içten içe sinirlendi.
'Ben kalkayım artık'
'Otur ya, daha yeni geldin, ne güzel konuşuyoruz işte'
'Yok kalkayım gerçekten, evde işlerim vardı'
'Otur ya, ne güzel sohbet ediyoruz. Her zaman gelmiyorsun işte.'
Nurcan zar zor bir yarım saat daha oturdu. Arkadaşları sürekli bir şeyler anlatıyordu. O da dinlemeye 'haklısınız' demeye, gülümsemeye, onlara moral vermeye çalışıyordu sürekli. Tıkandığını boğulduğunu nefes alamadığını düşündü. O ara telefonu çaldı. Bir arkadaşı arıyordu. 'Benim biraz işim çıktı gitmeliyim diyerek,' arkadaşlarının ısrarına rağmen kalktı çıktı.
Dışarı çıktı. Önce uzun uzun bir nefes aldı. Elini kalbine götürdü. Yüreği daralmıştı. Evinde daha rahat huzurlu olduğunu düşündü. Ama yine de yalnız yaşanmıyordu işte. Arkadaşlarının yanına gelme arzusu duymuştu, bu seferde onları dinlemekten yorulmuştu. Bir banka oturdu. Bu sefer yanına yaşlı bir teyze oturdu. Oturduğu gibi de, gelininden şikayet etmeye başladı. Bir süre yaşlılığına hürmet edip dinledi. O banktan da kalktı. Kalkmasa teyze akşama kadar gelinini anlatacaktı.
'Offf! En iyisi yürüyeyim biraz. İnsanlar mı çok konuşuyor, ben mi tahammül edemiyorum?' diyerek yürümeye başladı. Uzun uzun yürüdü. Vitrinleri seyretti, parklardaki çiçekleri inceledi. El ele, kol kola gezen sevgilileri seyretti. İnsanların giyimlerine baktı bir süre. 'Ne komik giyinenler var dedi' içinden. 'Zevkler ve renkler tartışılmaz sana ne' dedi sonra yine kendine kızdı. Yürüyüş iyi gelmişti. Artık çok konuşan arkadaşlarına olan siniri de geçmişti. Banktaki teyze de gözüne sevimli göründü. Hatta bütün insanları kucaklama arzusu duydu. Huzur içinde evine geldi. Bir günü de böyle geçirdi. Huzurlu bir yorgunluk çöktü üzerine. Sıkılsa da herkesi dinlemişti. İnsanlar birileriyle dertleşmek istiyordu. O da bugün kaç kişiyi dinlemişti. 'Evet ben iyi biriyim' diyerek bir kez daha kendiyle gururlandı. Kendini takdir etti. Kimseyi susturmadı. Sıkılsa da dinledi. 'İnsanları kendilerini dinleyecek, dertlerini anlatacak birilerine ihtiyaçları var elbette' diye düşündü.
Dertleşmek çoğu kere sıkıntıları hafifletir biz anlatacağız onlar bize anlatacak hayat akıp gidecek böylece kendi mecrasında...