Yirmibirinci Parmak
(GERÇEK HİKAYELER)
Arkadaşımla, akşam yemeği için Maltepe'de kaldığımız öğrenci yurduna yakın bir köfteciye gitmiş, birer porsiyon köfte söyleyip beklemeye başlamıştık. Yanımızdaki masaya da buruşuk ama pahalı giysileri olan, yakışıklı, 40 yaşlarında bir bey gelip oturmuştu. Garson bu adamın masasına gelerek, abi kusura bakma, artık sana yemek veremeyeceğiz demişti. Neden diye sorduğunda da, kardeşiniz bize talimat verdi, artık yemek borçlarınızı ödemeyecekmiş, kusura bakmayın demiş ve gitmişti. Adam biraz durakladıktan sonra, garsonu tekrar yanına çağırarak ona, oğlum senin ellerinde kaç parmak var diye sormuştu. Garson da düşünmeden on demişti. Peki ya ayaklarında? Garsonun cevabı gene on olmuştu. Adam sormaya devam ederek peki el ve ayaklarında toplam kaç parmak var dediğinde de, garson şaşkın bir gülümseme ile yirmi demişti. Bu cevaptan sonra adam garsona; bak oğlum sen sen ol yirmi birinci parmağına sahip ol da benim düştüğüm bu duruma düşme diyerek son noktayı koymuştu.
Garson anlamsız bir gülümsemeyle giderken adamı masamıza davet ettiğimizde gelmek istememişti. Çok ısrar edince nezaketen masamıza oturmuştu. Ona da yemek söyledikten sonra, abi çok nükteli derin anlamlı bir kelam ettin, hayırdır diye sorduğumuzda, gözleri dolarak, acı ve ibret dolu hikayesini anlatmaya başlamıştı.
Üç yıl öncesine kadar zengin ve mutlu biriydim. Kardeşimle birlikte Ankara'nın en büyük oto galerilerine sahiptim. Param, evlerim, arabalarım, karım ve çocuklarım vardı ama arada küçük kaçamaklar yapıyordum. İşte o kaçamaklardan biri beni yedi, bitirdi diyordu. Adam kaçamak yaptığı kadınlardan birine tutkuyla bağlanmıştı. Anladığımız kadarıyla kadın işinde profesyoneldi, onu iliklerine kadar sömürmüş ve kullanmıştı. Önce yuvamız olsun diye pahalı bir ev aldırmıştı. Ardından da araba, mücevher gibi diğer isteklerini sıralamıştı. Olanları önce kardeşi öğrenmiş ve bu gidişe dur demek için ağabeyi ile önce konuşmuştu. Sonuç alamayınca, kardeşinin ailesini de haberdar ederek ortak mallarını paylaşmış ve ortaklığını bitirmişti. Bütün bu olanlara rağmen, karısı çocuklarının hatırı için o ilişkinin bitmesi şartıyla onu bağışlamıştı. Ama o bu ilişkiyi bitirememişti. Kadın da önce boşanmış sonrada çocuklarıyla İstanbul'a taşınmıştı. Hayatı alt üst olmuş ve metresiyle yaşamaya başlamıştı. Kaçamak dediği bir heves uğruna güzel olan her şeyi mahvetmiş, sıfırı tüketmişti. Ama asıl bitirici son darbeyi de metresinden yemişti. Mal varlığını tükettiği için araları bozulmuş, sürekli kavga etmişlerdi. Metresi de eşyalarını toplamış, kaldıkları evi de satarak kaçmıştı. Artık gideceği bir evi de yoktu. İzbe bir otele sığınmış ve bu sefil hayattan kurtulmak için bir kutu uyku ilacı içerek hayatına son vermek istemişti. Ama şans eseri kat görevlileri durumu fark etmiş ve onu kurtarmışlardı. Bir aydır kaldığı otelin parasını da ödeyememişti. Yemeklerini bu lokantada yemiş, parasını da kardeşi ödemişti. Ama buraya kadardı. Artık aç kalacak, yemekte yiyemeyecekti. Kaçamak uğruna hayatını mahvetmişti. Pişmanlığını ve acılarını ifade edecek söz bulamadığı için garsona anlamlı ve nükteli bir gönderme ile nasihat etmişti. Yemeğimizi bitirip ayrılırken, abi arada misafirimiz ol dediğimizde hüzünlü bakışları ve acı gülümsemesiyle teşekkür ederek gözden kaybolmuştu.
Ertesi gün bahsedilen galeriye giderek diğer kardeşi bulmuştuk. Adamın söylediği her şey doğruydu. Kısaca kardeşinin pişmanlığından ve içler acısı durumundan bahsederek ona yardım elini uzatmasını istediğimizde, onun da gözleri dolmuştu. Umarım pişman olmuştur, kendi düşen ağlamaz diyordu. Biz galeriden ayrılırken arkadaşım bana; dünyada en çok şu üç kişiye acımak gerekir. Bunlardan birincisi varlıktan yokluğa düşerek servetini kaybedendir. İkincisi toplum içinde itibarlı iken, itibarını kaybedendir. Üçüncüsü de cahiller içinde kalan bilgindir. Bu adam her şeyini kaybetmiş buna acımak gerekir. Keşke kaçamak yapmayı düşünen herkes bu adamın halini görseydi ve ibret alsaydı diyordu.
21.01.2009
beğeni ile okudum tebrikler.