Yitik Zaman
Gecenin o çıplak saatinde, yalnızlığın uykusuzluğunda hayalin geldi. O kadar aydınlıktın ki... Görebileceğim kadar yakın. Dokunamayacağım kadar uzaktın. Çıldırtma saatiydi gecenin.Yeni bir oyunuydu bu.
'Sessizliğimi paylaşmaya mı geldin? Konuşsana artık.'
Sessizdin. Kısa sürdü sessizliğin.
'Bitmeliydi, anla artık' dedin,fısıldar gibiydin.
'Aradım seni, her seferinde simsiyah kapandı telefon yüzüme. Anlamam gerekeni anlamak için sabahı mı beklemeliyim her gece?'
Neydi uyutmayan insanı?İşlerin yolunda gitmesine engel olan kimdi? Geceyi bu kadar aydınlatan sen miydin? Yoksa şizofrenik yalnızlıklar mıydı delirten insanı?
'İmkânsızdık biz. Beraber insansız ki bedendik. İnsansızdık. Sen bunu göremedin.'dedin; sesin yükselmişti.
'İnsansız iki beden demek...' Söylerken bunu, neler akıyordu içime, dışıma süzülmesine izin vermediğim.
'Sen hep soru sordun. Cevapsızlığına boğuldum. Her sorun beni itti yanı başından'
'Bir kısır döngüymüş demek. Senlilik sensizlikmiş aslında.'
Neydi yargılayan insanı? İşleri kim yönetiyordu? Geceyi bu kadar acı yapan yalandan sevdalar mıydı?
'Bitmeliydi. Anla artık.' Israrla üzerine bastığın bu cümle değildi. Bendim.
'Yani şimdiki gibiydin hep. Göreceğim kadar yakın... Dokunamayacağım kadar uzak...'
Bir şey söylemedin.
'Giderken öpmedin bile dudaklarımı. Bir kelebeğin kanatları gibi; ölü bir kelebeğin... Kurumuştu olduğu yerde." Suskunluğun kapladı yine geceyi.
Neydi yıpratan insanı? Silahlar kimin elindeydi? Delik deşik eden geceyi kimin gözyaşlarıydı? Yalnız mıydım? Yoksa yıldızlar mı çok uzaktı?
'Bitmeliydi. Anla artık.'
'Evet, bitmeliydi. Anlıyorum artık.'Gerçeği kabullenmek acı da olsa...
Gecenin bitimi güneşin doğuşuydu. Güneş doldukça odama, sen gidiyordun. Görüntün aralık pencereden süzüldü gitti. Yitip gittin son defa.
Artık o kadar uzaktın ki...