Yolumun Güzel Yoldaşı

Sen gittiğinden beri yüzüm hiç gülmedi.
Gittin ya, bütün neşemi, yaşamı güzel kılan ne varsa hepsini alıp götürdün.
Bana karanlık sokaklar, yolcusuz yollar, ıssız dağlar, üstüme üstüme gelen duvarlar, soğuk odalar kaldı.
Sanki tüm şehir yıkıldı, ağaçlar kurudu, kuşların kanatları kırıldı, bir gecede dünyam alt-üst oldu.

Böyle darmadağın nasıl yaşanır? Dalgınım, hülyalardayım, şaşkınım. Hiç olmadığım kadar üzgün, hiç olmadığım kadar paramparçayım. Boğ
azımda hissediyorum kalbimin atışlarını. Ağzımı açsam canım uçup gidecek sanki. Göz pınarlarım hırçınlaşıyor, isyana duruyor. Her bir damla çektiğim acı kadar ağır. Yırtarak geliyor gözkapaklarımı, yüreğim sıkışıyor, dünya başıma yıkılıyor.

Durup durup ağlıyorum, dönüp dönüp ağlıyorum. Düşünüp ağlıyor, hayal edip ağlıyorum. Bana acı veren düşünceleri temizlemek ve üstümden silkelemek istercesine, bedel ödercesine, bir yetimi teselli edercesine, kimselere aldırmadan ve de utanmadan ağlıyorum.

Gece oturduğunda kapımın eşiğine, mutluluk vadeden yüzün geliyor gözlerimin önüne, aklım dilim, mırıldanmalarım birbirine karışıyor. Taşlar atıyorum kuyulara, koyunlar atlatıyorum çitlerden, kirpiklerim kapansın istemiyorum. Uykulu sesinle bir selamını, bir yudumluk mahmur bakışını yakalamadan uyuyamıyorum. Sensiz sabahlara kalkma korkusundan uyuyamıyorum.
Gittiğinden beri elemle yoğruldum, kederle kavruldum, yüreğim cehennem gibi omuzlarıma çöktü. Senden bir iz bulmak ve yeniden seninle olmak hayaliyle, gezdiğimiz yerleri adımlıyorum sabah akşam. Sanki savaş sonrası çöküntülerinin panayırı bu kent, ıssız ve kimsesiz.

Keşke kalbimi avuçlarına bıraksaydım, keşke yalvarsaydım, gitmene izin vermeseydim. Ya da bir kuş olup konsaydım omuzlarına. Yazıklar olsun bana, göçebe turnalar gibi takılamadım peşine, uçamadım ardın sıra.

Ne geceler bu kadar karanlık ne de günler böyle uzun değildi seninle. Bugün gidişinin kaçıncı günü, saat hüznü kaç geçiyor ya da gözyaşına kaç var, kaç gün, sene, dakika saniye, kaç milyon yıl oldu? Perdeleri çekiyorum, kapıları kapatıyorum, içime kapanıyorum. Sustukça yükseliyor yalnızlık ırmağı, kabarıp kabarıp örtüyor yığılmış çaresizliğimi.

Gittiğinden beri havanın yüzü hiç gülmedi. Sisli havalarda elmalı tömbekinin dumanını çekiyorsun ciğerlerime. O günler yüzüne tebessüm çalınmış siyah beyaz bir resim oluyorsun.
Kapıdaki dut ağacının da keyfi yok, sonbahar gelmeden yaprak döktü. Kamelyanın sarmaşıkları bir garip bu sene, yapraklarına erkenden veda ettiler.
Sen gideli beri ekmekleri kızartmıyorum, sofra bile kuramıyorum, ne iştah kaldı ne heves. Korkunç bir üzüntü içimi kemiriyor, ağlayıp inleyen bir çocuk gibiyim. Herkesten, her sesten köşe bucak kaçar oldum.
Ah can dostum, sensizliğin böylesi zoruma gidiyor, bir bilsen ne haldeyim. Bir kerecik olsun yüzünü görebilmek için dünyaları verebilirim.

Yolumun güzel yoldaşı, yüreğin benim için en güvenilir, paha biçilmez sığınaktı. Yalnızlığı, ortada kalmışlığı sen gidince anladım. Gittiğinden beri, geceler sensizliği haykırıyor, hüzünlerim her gün yeniden doğuyor sabahın gözlerinde. Büyüyen bir hasret, bir alev topu içinde sarmaş dolaş oldum.

Yoksun ya, günlerin pul kadar değeri yok.
Senin gözlerindeki karanfil rengi dostluğun, senin o yüceliğin karşısında aman dilemeden nasıl sussun dilim. Dişlerimi sıkıyorum, utancımı kelepçeliyorum, günde kim bilir kaç kez dilime doluyorum koca dünyayı yok eden bendeki seni. Bil ki saçının bir teli için her şeyi, her yeri ateşe verebilirim.

En savunmasız anlarımda bir çıkış noktası aramaya çalışıyorum. Gerçekleşeceğine ihtimal vermesem de enlemsiz boylamsız hayaller kuruyorum. Bırakıyorum kendimi avuntuların yatağına, bir yudum mutluluk için rüyalara yatıyorum. Gökler yarıyorum, güneşi kucaklayıp sana kanatlanıyorum her gece.
Sensiz sabahlara uyanmaktan korkuyorum.

Dudaklarımda aşındırıyorum sevdiğimiz şarkıları. Göğsüme kazıyorum şarkı notaları gibi yankısını iniltilerin. Tozlu rüzgârlarla yüklü köprüler, yollar aşıyorum. Kimi gün bir kuğu olup dibi karanlık sulara dalıyorum, kimi gün yanan ormanların marsık gölgelerine siniyorum. Tenime iğneler saplanıyor da ben yılmadan direniyorum.
Uçuyorum, durmadan sana uçuyorum, bulduğum her noktada yitiriyorum seni. Görmeyen gözlerime, zavallı yüreğime söz geçiremez oldum.

Küsüm herkese, uzağım her şeye. Üstüme ıssızlık döşüyorum, susuyorum. Fay kırıkları çoğaltıyorum yüreğimde, daha bir içten, daha bir derinden duyumsuyorum yokluğunun acısını.

Sensiz ölmeyeceğim diye yeminler ediyorum.
Sana adadığım dostluğun başı için, gönlüme sultan olan sevginin başı için, boynuna sarılana kadar ölüme direneceğim.
'Sensiz ölmeyeceğim'

Müsadenizle

11 Eylül 2012 4-5 dakika 5 öyküsü var.
Yorumlar