Yurdumda Yurt Manzaraları

Ahmet Can, geçen yıl yanlış tercihleri yüzünden, açıkta kalmıştı ama ikinci tercih hakkını daha dikkatli yapınca istediği üniversiteye yerleşmeyi başarmıştı.

Başarmıştı başarmasına da yurtlarda yer kalmamıştı ki... Elinde kocaman bir valizle geldiği okuyacağı ilçede ayaklarına karasular ininceye kadar yurtlarda boş bir oda, hatta boş bir yatak aramış ama bulamamıştı. Tam ümidini kestiği sırada 'artık son olsun' dediği bir yurtta odanın birinde tek bir yatağın boş olduğunu öğrendi. Sevinçle kendisine gösterilen odaya koştu ama o da ne! Oda sekiz kişilikti. Üstelik kendisine kalan yatakta cam kenarında, üst ranzadaydı. Kabul etmekten başka çaresi yoktu ve kabul etmişti. Amacı, belki diğer odalardan birileri başka bir yurda yerleşir, ya da eve çıkar da odasına ben yerleşirim düşüncesindeydi.

Tam bir yıl bu hayalle yaşamıştı ama hiç kimse yurdu terk edip gitmediği için Ahmet Can, odasında ilk yılı tamamlamıştı.

Arkadaşları ve yurt yöneticileri tarafından sevilen bir çocuktu. Eh, oda kalabalıktı ama yurt düzenli olduğu için bir sorun yaşamamıştı.

Yaz tatiline gelirken, yurt yöneticisine, 'Cafer Bey, ben bu yurttan memnunum. Sizlerde benden hoşnutsanız seneye yine burada kalmak istiyorum ama bu defa bana üç kişilik odalardan birini ayırın olur mu?' demişti. 'Hay hay! Senin gibi temiz çocuğu biz nerede bulacağız Ahmet Can, en iyi oda senindir seneye. Kaygın tasan olmasın. Koçum benim! Sen müsterih ol.' Diye söz vermişti Müdür.


İkinci yıl Ahmet Can, yine elinde valizi yurda geldiğinde ne hikmetse o çok sevdiği yönetici, oda ayırmayı unutmuştu. Tesadüf bu ya, yine aynı oda, aynı yatak kalmıştı Ahmet Can'a. Sızlanması boşunaydı. Çaresiz kabul edip odasına yerleşti. Üstelik bu yıl, inat olsun diye yurdun dağıttığı nevresim takımlarını almadı. Çıplak yatağa kıvrılıp yattı.

Annesine telefon açıp, 'Anne, burada yağmur çok yağıyor, bana altı kalın ayakkabımı, bir de, evdeki nevresim takımlarından birini kargo ile yollar mısın? Ha unutmadan, fareli çarşafımı da koymayı unutma, ben onu çok seviyorum. Bir de, anneanneme git, kahveci güzeli duvar halısını, rahmetli dedemin çizgili pijamalarından birini isteyip bana yolla.' Dedi.

Annesi çok şaşırmıştı. Çarşaf, kıyafet neyse ne de, bu duvar halısıyla çizgili pijama da neyin nesiydi.

Emin misin oğlum, duvar halısını istediğinden.
Eminim anne. Sakın koymayı unutma.
Ne olacak oğlum o halı?
sen yolla, gerisine karışma anne. Okulda müsamere yapacağız, lazım.
Oğlum, halıyı belki alırım annemden ama deden öleli yıllar oldu, pijama falan kalmamıştır, anneannen dağıtmıştır onları.
Sen, benim istediğimi söyle anne, ben bilmez miyim anneannemin ne kirli çıkı olduğunu. Mutlaka birkaç tanesini hatıra diye saklamıştır. Benim için verir, kırmaz beni o.
Sorayım bakalım.


Annesi, Ahmet Can'ın istediklerini bir koliye doldurup kargoya verdi. Kargoyu alan Ahmet Can, hemen odadaki diğer arkadaşlarının da yardımı ile yatakların yerlerini değiştirdi. Canım önünde olan yatağını duvar dibine taşıdı. Duvar halısını boydan boya duvara çaktı. Dedesinin çizgili pijamasını da giyip yatağın üzerine çıkıp oturdu. Duvara halıyı çakarken çıkan gürültüyü yurt Müdürü de duymuştu. Gürültünün nedenini yerinde tespit için hemen Ahmet Canların odasında soluğu alınca gördüğü manzara karşısında küçük dilini yutacak gibi oldu.

Ahmet Can! Bu ne hal?
E müdürüm, iki yıldır aynı koğuşdayım ya, koğuş ağası olmayı hak ettim gayri.

30 Eylül 2011 3-4 dakika 13 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 8 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑