Yüzbaşı Kemal - İkinci Bölüm
Pek alışkın olmamasına rağmen o günden sonra sırf genç kızı bir daha görmek
umuduyla balonun yapıldığı yere defalarca geldi.
Ancak bir daha onu göremedi. Artık bir dahaki Cumhuriyet balosuna gelir
inşallah diye düşünmeye, umudunu yitirmeye başlamıştı.
Fakat yaşanılacak olanlar onu daha fazla bekletmedi. Bir cumartesi günü müzikli bir yemek düzenlenmişti.
Komutanlarının ısrarlarını kıramayarak birkaç şarkı söylemek üzere yine piyanonun başına geçti.
İçinden bir ses genç kızın bu akşam geleceğini söylüyordu. Bir kaç şarkı için
çıkmıştı. Ancak onun geleceğini umut ederek coştukça coşmuş, salonu da
coşturmuştu.
Bir müddet sonra beklediği oldu. Kapıya doğru baktığında gözlerine inanamadı.
İşte gelmişti!
Bir yandan coşku ile şarkısını söylerken, bir yandan da onu gözden
kaybetmemeye çalışıyordu.
Bu defa riski göze almak istemiyordu. Genç kızı gözleri ile yanına davet etti.
Kız yanına geldiğinde, genç adam hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı.
Onu yanına gözden kaybetmemek adına çağırmıştı. Fakat kız birden
şarkıyı birlikte söylemeye başladı.
O kadar güzel bir sesi vardı ki, bir müddet sonra kendisi sadece piyanoyu
çalmaya devam etti. Artık o çalıyor kız şarkı söylüyordu.
Salondakiler de ilgiyle olanları izlemeye koyuldular.
Söyledikleri şarkının ardından yeni bir şarkıya girdiler. Ara sıra göz göze
geliyorlar, şarkıyı adeta birbirlerinin gözlerinin içine bakarak söylüyorlardı.
Bu şarkının ardından genç adam yerini, salonun orkestrasına devretti.
Grubun çalmaya başladığı müzikle birlikte genç kızın elini tutarak dans
etmek üzere onu pistin ortasına doğru götürdü.
- Daha adınızı bile sormadım.
- Adım Nesrin
- Ben de Zafer sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
- Ben de çok memnun oldum. Ama adınızı zaten biliyordum.
- Nereden?
- Siz farkında değilsiniz. Neredeyse buradaki bütün genç kızlar
adınızı bilir.
- Bu kadar ünlü olduğumu bilmiyordum.
Genç adam gülümseyerek sözüne devam etti:
- Neyse kimlerin adımı bilip bilmediği önemli değil o kadar.
Şu an ben sizinle birlikte olmaktan çok memnunum.
Biliyor musunuz sizi ilk defa gördüğüm Cumhuriyet balosundan
sonra her gün yeniden görmek umuduyla buraya geldim.
-Neden o kadar çok görmek istediniz beni?
-Şu an bu sorunuza cevap veremeyecek kadar cesaretsizim.
Belki daha sonra...
-Aslında ben de sizi görmeyi çok istedim. Burada olduğunuzu
bilseydim gelirdim.
-Keşke gelseydiniz.
-Dersler de çok sıkıydı bu ara.
-Nerede okuyorsunuz?
-Tıp Fakültesi üçüncü sınıftayım.
-Anladım. Zor bir bölüm seçmişsiniz. Gezmeye, eğlenmeye pek
vaktiniz olmuyordur.
-Öyle ancak, okulumu çok seviyorum. Ayrıca doktorluğu da,
cerrah olmak istiyorum.
-Cerrah mı? Zor iş...
-Neden zor olsun ki, insan hayatı kurtarmak çok güzel.
-Öyle de, ne bileyim. Neyse sanırım bu son dans, program
bitmek üzere. Bir daha sizi nasıl görebilirim.
-Bilmem, çok yoğun bir ders dönemine giriyorum.
Ama inşallah!
-İnşallah!
-On beş gün sonra yılbaşı, belki yılbaşı balosunda.
-Mutlaka burada olacağım.
İstemeyerek de olsa, genç kızı ailesinin yanına kadar uğurlayan
genç adam, onu yeniden bulmanın sevinciyle derin bir nefes almıştı.
Denizin enginliğine kaptırdığı gözleri kuşçuyu çok eskilere
götürüvermişti.
Kendisine dokunarak konuşan vapur personelinden birisinin
sesiyle irkildi.
-Beyim geldik, herkes indi bakın, Konak iskeledeyiz.
Birden kendini toparlamaya çalışarak şaşkınlıkla
-Ben, ben, evet gelmişiz tabi diyebildi.
Koşar adımlarla vapurdan indi. Dükkâna geldiğinde saat daha
sabahın yedi buçuğuydu. Kendini geçmişe o kadar kaptırmıştı ki, birden ıslıkla harbiye marşını çaldığını fark etti.
'Bu durumdan uzaklaşmalıyım' diye düşünerek yine eski bir şarkıyla
ıslığına devam etti...
Yeşil gözlerinden muhabbet kaptım
Diz çöküp önünde yıllarca taptım
Kalbimi uğruna bir köle yaptım
Aldanıp o tatlı yalanlara ben
Yıllarca inandım yıllarca kandım
Yüreğin benim için çarpıyor sandım
Yıllardan beridir demek aldandım
İnanmam şimdi hiç figanlara ben
Dükkânı açıp, çay suyu koydu. Bir taraftan çiçeklerle, kuşlarla konuşuyor
bir taraftan da şarkıyı bazen ıslıkla bazen sözlü olarak söylemeye devam
ediyordu.
Bir ara gözü duvarda asılı duran yıllardır çalmadığı İspanyol gitara takıldı. Alıp
almamakta tereddüt etti.
Sonra gitarı yerinden alarak akort etmeye başladı. Gitarın sesini duyan kuşlar çılgın gibi ötmeye başlamışlardı.
Aldığı sesleri beğenmeyerek 'Tellerini değiştirmeliyim, bozulmuşlar'
diye söylendi.
Ama tellerin bozulan hallerine bakmadan art arda bir şeyler çalmaya başladı.
Parmaklarının eski hünerini kaybettiğini düşünse de çaldıkça açılıyordu.
Unutulmaz aşk şarkılarını birer birer çalıp söylüyordu.
Ardından Şecaattin TANYERLİ'den eski bir tango ile devam etti.
Sevdim bir genç kadını
Ansam onun adını
Her şey beni ona bağlar
Kalbim durmadan ağlar
Gitti o dönmeyecek
Aşkım hiç sönmeyecek
Uzun yıllar geçti diye
Yaşarım bu hayaliyle
Şarkıya kendini o kadar kaptırmıştı ki, genç kadının dükkâna girip
seslendiğini bile duymadı.
Onun bu halini gören kadın uzun müddet izledi.
Kuşçu şarkı bittiğinde kafasını kaldırdığında kadının hayretle kendini
izlediğini gördü.
-Hoş geldiniz, kusura bakmayın, fark etmedim sizi.
-Hiç önemli değil, aslında duymamanız iyi de oldu,
harika bir konser izledim.
-Yıllar geçti çalıp söylemeyeli, unutmuşumdur diye düşünüyordum.
-Unutmuş haliniz buysa, müthiş bir yeteneksiniz.
-O eskidendi, şimdiyse...
-Tevazu gösteriyorsunuz, profesyonelce çalıp söylüyorsunuz.
-Teşekkür ederim.
-Daha önceleri , müzisyen miydiniz?
-Hayır bu işi hiç profesyonelce yapmadım. Neyse uzun hikâye aslında...
Bu arada siz neler yaptınız dünden beri.
-Hiç... Her günkü gibi değişen bir şey yok, geçerken bir uğrayayım dedim.
-Umarım vaktiniz vardır. Çay demlemiştim, ayrıca karnımda aç, vapura
binmeden önce simit ve peynir almıştım. Ancak martılara kısmet oldu.
Ama şimdi hemen köşedeki fırından bir şeyler alırım.
Tabi siz de bir şey yemediyseniz.
-Ben de bir şey yemedim. Ama almanıza gerek yok, su böreği
-Severseniz, biraz börek getirmiştim.
-Severim elbette, siz mi yaptınız?
-Ben değil annem, annem çok güzel şeyler yapar. Ben pek beceremem.
-Kalabalık bir aile misiniz?
-Kalabalık, hayır hayır
-Sadece annem ve ben.
-Anladım, benim kadar olmasa da küçük bir aile.
-Siz yalnız mı yaşıyorsunuz?
-Kuşları ve çiçekleri saymazsanız evet yalnız, ancak onlarla birlikte
çok geniş bir aileyiz.
-Hiç mi kimseniz yok?
-Dediğim gibi, kuşlar ve çiçeklerden başka hiç kimse.
Adam çayları doldururken, genç kadın hemen Şeker'in yanına doğru yöneldi.
Daha ağzından 'Hayat' kelimesi çıkar çıkmaz, Şeker:
'Hayat ne güzel' diye kıyameti kopardı.
Onların bu halini gören kuşçu uzun zamandır bu kadar mutlu olmadığını düşündü.
Biraz sonra birlikte kahvaltılarını yapmaya başladılar.
Kuşçu börekten bir parça alır almaz hemen fikrini söyledi:
-Börek harikaymış, annenizin eline sağlık, tabi size de çok teşekkürler.
-Bir de yemeklerini yeseniz, gerçekten çok nefis yemekler yapar.
-İnşallah! Bir gün o da kısmet olur.
-İnşallah!
-Babanızı kaybettiniz sanırım.
-Evet, emekli bir deniz subayıydı babam. Üç yıl önce kaybettik.
-Deniz subayı mı dediniz?
-Evet, neden şaşırdınız
-Şa şaşırdım mı? Hayır hayır şaşırmadım. Güzel bir mesleği varmış.
-İşini çok severdi, ama deniz ayrı bir tutkuydu onun için.
-Ben de çok severim denizi.
-Sahi! Martılar dediniz, martılara mı verdiniz sabah yiyeceğinizi.
-Evet önce birazını paylaşmak istedim onlarla, ama o kadar
kalabalıktılar ki, hepsini vermek zorunda kaldım.
-Alemsiniz, bir o kadar da merhametli.
-Çoğu insan yapar bunu
-Ama kimse tamamını vermez sanırım.
-Olsun, bakın bana da annenizin böreği kısmet oldu.
-Afiyet olsun, aslında ben sizden bir şey isteyecektim.
-Ne demek, buyurun...
-Şey, izniniz olursa, ben Şekeri satın almak istiyorum.
-Satın almak ne demek, o zaten sizin, gerçi benim için ondan
ayrılmak zor olacak ama.
-Hayır, hayır kuşçuluk sizin mesleğiniz, hiç olur mu öyle şey?
Ben satın alabilirim Şekeri.
-Dedim ya, satmak değil, o zaten sizin, sadece bir endişem var.
-Nedir?
-Şeker'i alırsanız, bir daha gelmez misiniz buraya?
-Gelmez olur muyum hiç, elbette gelirim.
-O zaman mesele yok, Şeker size hediyemdir.
-Yapmayın, siz bu işten para kazanıyorsunuz.
-Ben bu işi de para için yapmıyorum, bu iş beni oyalıyor,
ayrıca hayvanları ve çiçekleri çok seviyorum.
-İnsanları?
-Elbette insanları da seviyorum. Ama insanlar her zaman
onlar kadar masum olamıyorlar.
-Haklısınız galiba.
-Neyse, Şeker'i hemen götürecek misiniz?
-Hayır akşam iş dönüşü alırım. Tabi ondan ayrılmak
sizi üzmeyecek ise...
-Hayır üzülmem, zaten o sizi benden çok sevdi.
Sadece siz bir daha gelmezseniz ona üzülürüm.
-Gelirim dedim ya, merak etmeyin, artık sıkça geleceğim.
-İşte buna çok memnun oldum.
-Ben yine geç kaldım, müsaadenizle artık.
Bir an göz göze geldiler, kuşçu sanki gitmesini hiç istemiyordu.
Kadın da bunu fark etti ve elini ona uzatarak, bir süre adamın
avuçlarının arasında bıraktı.
-Hoşça kal diyerek, yavaşça elini çekti ve hızla dükkandan uzaklaştı.
Kuşçu yine bir süre genç kadının arkasından baktı. Köşeyi dönerken
dönüp ardına bakması ise onu ziyadesiyle memnun etti.
Biraz sonra tekrar bir tabureye oturarak, gitar çalıp şarkı söylemeye
başladı.
Dükkanlarını açan Kemer altı esnafı Kuşçunun dükkanından kuş
sesi dışında bir şey duymaya alışkın değillerdi.
O sabah gelen sesler onları hem şaşırtmış, hem de neşelendirmişti.
Biraz sonra birkaç esnaf dükkanın kapısında beliriverdi.
Yan komşusu çantacı Şemsi Bey sözü ilk alan oldu.
-Hayrola komşu, senin ne güzel marifetlerin varmış böyle,
kaç yıldır neden mahrum ettin bizi bu güzellikten?
-Sormayın, yıllardır elime almamıştım.
Bu sabah ne olduysa oldu işte.
-Aman olsun, inşallah bundan sonra da olur.
-Bilemiyorum.
Sonra sırasıyla herkes bir şeyler söyledi.
Hepsi övgü dolu sözler ediyordu.
Sözü alan pastacı Mehmet Bey
-Yıllardır kapalı kutu oldun bizim için, bırak gitar çalıp şarkı söylemeyi,
konuştuğunu, bir derdini anlattığını bile görmedik doğru düzgün...
-Haklısınız, her zaman bir olmuyor inşan işte, ne yaparsınız.
-Bizler seni artık hep böyle görmek istiyoruz Kemal Bey kardeşim.
Bu sabah yeniden doğmuş gibisin.
-Yeniden doğmak...
Ne güzel söylediniz, gerçekten öyle galiba.
Hepiniz çok sağ olun.
Az sonra tüm esnaf neşe ile dükkanlarına dağıldılar.
Kuşçu ise mutlu bir şekilde günlük işlerine devam etti.
Devam edecek