Yüzleşmek İstemediğimiz Gerçek Ne
Gecenin kalbine saplanmış bir hançer unutulmuş bir maziyi bitirebilir mi?
Hafif bir kırıntının esintileri dağılır dağılmasına da sanki hep bir ağızdan mırıldanan melodiler gibi bizi sevdiklerimizle sınar. Birde adapte olmak için yoğun bir çaba harcıyoruz anlatamam. Lakin hep mi sahibine küs yüreklerimiz. İçine düştüğü defalarca anın resmedildiği fırtına grisi bir tuval.
'Yanılmıyorsam rüzgarın ılık nefesiyle taşınıyor
Tenine her birimizin dokunan yorgun düşleri
Yüzümüzde beliren ifadeyse
Yaşananlara bir beden büyük geliyor'
.....
Duygu yoğunluğunda yine bu akşam. Önümde bir kahve fincana uzanıp dosyalarıma dalıyorum. Beş dakika; birazdan tüm civar karanlığa bürünecek. Bir caddeye bakıyorum erguvan ağaçlarıyla bezenmiş. Boyaları dökülmeye yüz tutmuş evlerin balkonlarında mozaik çiçekli saksılar. Can sıkıntılarını gidermek için sohbet eden esmer tenli kadınlar. Ya şu hırpani kılıklı hamallar. Çalı süpürgesini andıran kırçıllı sakallılar. İte kaka ilerlemeye çabalarken sırtlarındaki ağır yükler. Bu insanların hikayelerini kimseler bilmez bilmekte istemezler. Her adımda mutlaka birisiyle çarpışırken bir an önce kurtulmak istercesine bakışlar. Ya şu evsizler... Mesken edinmişler çevreme iti kopuğu ne ararsan var işte. Az ötede şuh bir edayla yürümekte olan güzel bir kadın boynunda beyaz fuları gevşetip etrafı seyrediyor. Bakışlarınla kesişiyor gözlerim kırmızı mini eteği uzun kızıl saçları. Bir banka oturuyor işveli bir tebessüm gönderirken havayı yumuşatıyor. Sanırım hayatın tüm karmaşasını arkasında bırakmak niyeti...
Çok şey mi birikmiş yüreğimle söyleşirken. Şaşkınlıkla etrafı gözlüyorum da yıllardır gizemini koruyabilmem için böyle tozlu raflarda sükunetle beklemem mi gerekliydi. Sanki bir antikacının en eski bir yadigarıyım. Yaşam mücadelemin kırılgan halkası içinde hiç bahsetmezdim en yakın arkadaşlarıma bile bedenimden, geçmişimden yada geleceğimden. İlginç ama ağlama artık diyor ekseninde dönen hikayem. Geri dönebilir miyim... Aradığımı buldum diyebilir miyim... Bir noktada kilitlendim. Yanaklarımda oluşan gamzelerim gülmeden bir nevi çukurlaştı. Hal hatır soramadan şaşmaz bir zaman kalıbına oturmuş belli ki yüreğimin sesi. Seyrediyorum olduğum yerde can sıkıntısıyla kıpırdamadan. Çevremdeki detaylar, ya şu bilinçli tesadüfler kaleme alınmış her defasında büyülü bir alemin içinde, sanki makyaj yapılmış gibi meydan okunmalar.
Belki de bu yüzden kuralları adamakıllı öğrenmeliydim;daha çocukken çığlıklar atarak kir pas içindeyken.Çaresizlik dolu gözlerimin önünde gıpta edildiği kaç sayılı kişiden biriyim ? Kendime itiraf etmekte bile baksanıza zorlanıyorum. İstemsizce dudaklarımı sık sık ısırdığımı hatırlıyorum.
Baştan başa katederek hayatım boyu süren sessizliğim. Bir kaç senenin birikmiş keyfi kaçmış duyuları bunlar.
An gelip çattı işte tam da bu güne, oğlumun 1 inci yaş gününe... Baş parmağım klavyenin üzerinde bir şeyler yazmaya çalışırken ?orada mısın aşkım?'diye mırıldandı bir ses. Kapı her içeri doğru açıldığında bana yaklaşan sevgili kocam. Ah onu ne çok sevmişim. Kör karanlıkta bir süre hayran bakışlarla izliyordu beni sessizce. Lakin ruhumu sıkan bir cenderenin kıskacında kıvrandığını hissediyorum.Vücudunu duvara yaslayan soluğunu tutan bir tablo sanki.Yıllardır evimde telaşlı bir yüz ifadesiyle gezinen bir an için bakışlarını benden kaçırmayan kafasından kim bilir neler geçiyordu. O da biliyordu küçük bir sallantıda bile sinirlerimin ne kadar zayıf olabileceğini. Bu yüzden sanırım bana karşı hep nazik sevecendi. Yerimden kalkmadan 'Kahvenin yanında senin için pişirdiğim çöreklerden alır mısın?' deyince, içten bir tebessümü yüzünden eksik etmedi. Teşekkür eden bakışları arasında gözden kaybolduğunda onu ne çok sevdiğimi bir kez daha anlamıştım .
İster istemez yüzümü pencereye doğru çevirdim ve sabah güneşinin pırıltılı yansımaları altında kahvemi yudumladım. Bütün bir yıl boyunca tartışmaktan kaçındığımız önemli bir konuyu kendi zihnimde bir defa daha tartmaya koyulmuştu. Anlamıştım ki o lanetli gün ikizlerden birini kaybetmemizin Allah'ın takdiriydi. Bu tahribattan kocama yinede söz etmeye karar veremezdim son günlerde yaşadığımız gelgitler iyice bunaltıcı olmaya başlamıştı. Artık kabullenmemiz gerekiyordu, ikimizde eskisi gibi olamayacaktık.
Çılgınlık bu biliyorum hemde ne biçim çılgınlık! Peşine takılıp yarattığım canavar yine kendim. Ya nasıl bir art niyet, bu nasıl bir insafsızlıktı. Yüzleşmek istemediğim gerçek neydi? O kaza olmasaydı şimdi evladımız yaşıyor olacaktı. Canım acıyor hemde çok. Ya onun canı! Onun canı yok muydu ki !
Ayrı güzergahlardan geçip aynı noktada buluşan kasılıp kavuran insanı nefessiz bırakan yoksa aşkın son demleri miydi benliğimde sorgulanan? Ya ilişkimizde kontrolden çıkan ihtiraslar, erdemli idealler. Bu dengesizliğin ne olduğunu tam olarak kestiremesem de düşüncelerimde açılan gedikler aldığı yaralar. İnşallah ayrılma haddine gelmeden yaşantımızda sürprizler olur Yarabbi!.
Zoraki kabullenmeleri hesaba katmadığımı bilsem de bu tespiti yaparken diğerlerini görmezden gelerek vicdanımın hassas terazisinde tartılmasına müsaade etmeyeceğim. Hayat bana şaibeli kararlar almamayı öğret ne olur! Çatallı bir yılan dili gibi tedirgin bu yaşananlar. İlla ki sarsıntılarıyla bizi sınayacak ise bundan sonra tek isteğim iyi bir anne olabilmek. Sıcak bir aile ortamında hayatta kalan evladımızla çocuk sevgisini bu minnacık yürekle devam ettirebilmek.
Son bir sözle kapatmak istiyorum okuyucularıma bu yüklü duygularımı. İster uyun ister uymayın bende kalmasın yeter ki. Geçmişteki yada gelecekteki yaşanan olayları değerlendirirken lütfen biraz daha mantıklı olalım. Çetrefilli sorularla hararetlenmek bize olduğu gibi sevdiklerimize de zarar verebilir. Arzular sümen altı edilip düzeysiz bir tartışmaya dönüşmeden gerekli önlemler alınsın rica ediyorum. Ya neden bunlar doğamızda aykırı çelişkiler. 'Vicdanımızla hesaplaşabilmemiz için,gerekirse kendi kendimizi mahkum edebilmeliyiz' ,biz erkek yada kadın olalım bunu başarmalıyız. Her yaptığımız iyi şey evlatlarımızın ve sevdiklerimizin mutluluğu için değil midir!