Zenne
Her mevsimi güzeldir Egenin. Kıyılara pek kar düşmez ama kış keyfi yaşamak için Bozdağ' a Spil' e, Yamanlar' a çıkmanın da tadı başka. Hele sarı yazına diyecek yoktur. Sonbahar sonudur sarı yaz. Ne sıcağıyla bunaltır. Ne ayazıyla can yakar. Bağlar bozulur. İncirler, üzümler kurtulur. Zeytinler toplanıp çekişte yapılır o mevsimde. Havaya bir kekik kokusu yayılır ki sormayın...
İşte öyle bir sarı yazdı dostlarla Kıyı Ege turumuz. İlk durağımız Ayvalık. Sarımsaklı plajı, Şeytan Sofrası, liman ve dar sokaklardaki buram buram tarih kokan dokusu çok etkileyici. Hele bir de akşam gün batarken Şeytan Sofrasından adaları ve Ayvalığı seyretmek doyumsuz bir zevk.
Türkiye' nin ilk boğaz köprüsünden geçince Cunda adasına varırsınız karadan. Ali bey adası yani... Özel sarımsak taşından yapılmış tarihi evleri, cıvıl cıvıl çarşısı, iskelesi görülmeye değer. 'Burada papalina yenir' dediler... Oturduk sahilde salaş bir restorana. Papalinalar geldi yanında kocaman bir salatası ve kendilerine özgü spesiyalleriyle. Meğer sardalyadan da küçük bir balık değil miymiş papalina dedikleri?... Doğa güzel, dostlar güzel, insanlar güler yüzlü, servis güzel. Daha ne olsun?... Ayvalık'tan ayrılırken kalbimizin bir parçası orada kaldı.
Kuzeye doğru yola koyulduk kıyıdan kıyıdan. Güre sahiline gelince rehberimiz: 'beş dakika fotoğraf molası' dedi... Beş dakikaymış!... Zaten insanların araçtan inmesi, binmesi beş dakikayı geçer. Neyse indik aşağı. Herkes deniz tarafını çekmek istiyor. Rehberimiz yine uyardı: 'Şimdi denize arkanızı dönün. Başınız kaldırıp dağlara doğru bakın bakalım ne göreceksiniz?.' Gördüğümüz tablo karşısında şaşkınlığımızı gizleyemedik hiç birimiz. Sanki ünlü bir heykeltıraş tarafından yapılmış kocaman bir Atatürk başı yatay olarak dağın tepesine yerleştirilmişti... Ve bu görüntü yıllardır böyleydi söylentilere göre. Ne zamandır bilmem ama ben gözlerime inanırım. Muhteşemdi... Halk arasında Atatürk dağı diyorlarmış bu dağa...
Ardından Altınoluktaki oksijen yarığından bahsetti rehber. Derin derin ciğerlerimize çektik o güzel havayı... Artık eve dönüş vakti gelmişti. Bu güzel beldelere veda etmeden bir akşam yemeği yenmeliydi. Daha yolumuz uzundu. Çok yorulmuş ve acıkmıştık. Açlıktan karnımız gurulduyordu gerçekten.... Dönüş yolumuzda şiirin bir kasabada yemek yemeğe karar verdik. Şöyle gün batımında denize karşı, hafif de bir müziği olsundu yemek yiyeceğimiz yerin. Arayan bulurmuş Mevlasını... Bulduk...
Ayakları Ege'nin davetkâr sularında, sırtını yaslamıştı Kaz Dağları'na bu asırlar yorgunu bir efsunkâr kasaba. Fasılın nağmeleri sanki yıkanıyordu yakamozlarda. Neşeli bir akşam yemeği dostlarla. Sohbet, muhabbet...
Ve Gecenin sürprizi...
Gözleri denizler kadar derin deli mavi, dudaklarında çözülmemiş bir alfabenin gizemi, ürkek bakışları intihar öncesi bir güzel.
İlk defa bir zenne seyrediyordum içim acıyarak. O kadar gençti ki. Genç bile değil, çocuktu benim gözümde.
Kızıl akşamlar kanarken düşlerinde, alevden prangalar vurmuştu iç sesine. Ve sanki söz geçiremeyip yüreğine bu gece de atmıştı kendini sahneye ZENNE... Oysa ne yeminler etmişti, hem de kaç kere. Ne demeli? Şeytan bozdurmuştu yine...
Müziğin ritmiyle geçti kendinden. Bir yaralı ceylan kadar ürkek ve güzeldi. Değme rakkaseler eline su dökemezdi. Bir inci tanesi düştü gözlerinden, kimseler bilemedi, neden?
Hüzünlü yüzünde bir soru ifadesi:
' Beni beğendiniz mi?' der gibi. Öyle narin, öyle korumasız ki...
Doğduğunda sevindiler erkek oldu diye ama o hiç sevinemedi aklı erdiğinde. Hep utandı söylemeye, gizli gizli oynadı bebekleriyle. Aklı fikri, süslü takılar ve giysilerde... Ruhunu hapsetti gizemli mabetlere.Yoruldu arabuluculuktan kişiliklerine
Ölümü seçecekti, çözüm olsaydı derdine, gücüne gidiyordu aşağılanmak. Ama kıyamadı gençliğine... Kim ne derse desin; masum ve güzel bir dişiydi ZENNE.
Bitince program yeniden erkek oluverdi. Sazlar sustu, gece bitti ney sustu. Koptu içimdeki sazın telleri. Yıkıldı gönlümde sırça saraylar. Çözdükçe dolaştı bu kördüğüm. Kalemim sustu...
İsyanı gözlerinden okunuyordu:
' Erkek bedenime bu dişi ruhu üfleyen kim?
Söz geçiremediysem yürek sesime, suçlu ben miyim? '
Zaman zaman gönlüme düştüğünde ZENNE; ben de sorarım kendime:
Bakışlarının ucunda çırpınırken yüreği, dinledik mi o sesi, sorduk mu niçin?
Paylaşabildik mi dertlerini? 'Ver yalnızlığının yarısını, al sevgimin yarısını' diyebildik mi? Biz neler yapabildik O'nu kazanmak için? Peki, o halde suç kimin?
Buruk bir anıdır yaşamımda unutmaya çalıştığım. Ufak bir benzeyiş ondan esintiler getirir yüreğime, unutamam bir türlü. İçimde, kapanmayan bir yaradır Zenne...
👍👑👑
Bir zennenin gerçek hayat hikayesini izlemiştim bir filmde Doğuanadolulu genç biri
Sonu ölümle bitirilen yürek parçalayıcı öykü hala gözlerimde
toplumsal yaramız çaresi olmayan olamayacak olan 😙
Okurken yine harzaman ki gibi yüreğimi dağladınız Naime hocam..Saygılarımla...