Zorlu Dönemeçler-2-b1-f-i
F. İKİNCİ SINIF
1952 Senesinin, Eylül ayının son haftasında ikinci sınıf olarak derslere başlamıştık. Üniversitelere göre askeri okullar biraz erken başlıyordu. Bazı öğretmenler değişmişti. Mesela, Kur. Bnb. Muhsin Batur, Yarbaylığa terfi etmiş, Hv,K K.lığı karargahına tayin edilmişti. Kur. Yzb. Şahinkaya da öyle.
Doğal olarak talebe adedi de artmıştı. Biz ikinci sınıfa geçince, birinci sınıf için yeni gelen talebelerle kalabalık bir gurup oluşturmuştuk. İkinci sınıfta dersler biraz daha zorlaşmıştı.
Sene sonunda yılbaşı tatili verilmişti. İstanbul'a gitmeye karar verdim. Sınıf arkadaşım Kavak Hasan'ın eski model de olsa bir arabası vardı. Onunla gitmek için sözleştik. Havalar hem soğuk hem de karlı, Yerler kar tutmuş vaziyette. Sabahın erken saatinde yola çıktık. Bozüyük ve Bilecik yönünü tercih ettik. Bu vesile ile Bilecik'e girerken Orta Okulumu da görmüş oldum. Yol, Okulun tam kenarından geçiyordu. O zamanki hatıralar canlandı gözümde.
Bilecikte öğle yemeğimizi yedik, Şehirde epey değişiklik gözüme çarptı. Yollar ve etraf karla kaplı olduğu için bayağı zorlandık. Eski tip bir araba olduğu için de biraz üşüdük.
İzmit'e geldiğimizde, birden bire karar değiştirdim.'' Hasan ben burada ineceğim''dedim. ?'Neden!'' diye sormadan edemedi. Akrabalarımı özledim, Onları göreceğim' dedim. Uzun boyuna, posuna rağmen, çok iyi bir arkadaş, çok iyi huylu bir insandı. 'Sen bilirsin ?? dedi ve yoluna devam etti. Burada kar da yoktu ve nispeten hava güzeldi. Sırtımda resmi elbise vardı. Bildiğim yerlerdi zaten. Bir otelin yolunu tuttum. Niyetim burada üç gün kalmak ve Ümmühanı görmekti.
O gece otelde kaldım, Ertesi günü, öğleden sonra, Ümmühanlar'a gittim. Babaannesiyle yaşıyordu. Kalbim küt, küt ederken kapının ziline bastım. Kapıyı Ümmühan açtı. Beni karşısında görünce hayret etti. Onun için tam bir sürpriz olmuştu.. İçeri girmemi söyledi.. Babaannesi beni görünce tanıyamadı. Sonra kim olduğumu anladı ve sevindi. Oturduk ve konuşmaya başladık. Çok güzeldi. Bilhassa endamı ve gözlerinin rengi menekşeyi andırıyordu, hareliydi. Gülünce de yanaklarında gamzeler oluşuyordu. Elmacık kemikleri hafif çıkıntılıydı. İnsan Ona bakmaya doyamıyordu. O konuşuyor, ben dinliyordum.
Babası, üvey annesi, kız ve erkek kardeşi Değirmendere'de oturuyorlardı. Orada bağları, bahçeleri vardı. Bahçe içinde de, denize yakın, üç katlı ahşap evleri vardı. Oralarını çok iyi tanıyordum.
Kendisi hala iyileşmemişti. O menhus verem hastalığı bir türlü iyileşmek bilmemişti. İstanbul Heybeli Ada sanatoryumu dahil pek çok hastanede tedavi görüştü ama nafile!
Bir ara ??yatak odasına gidip biraz istirahat edeceğini'' söyledi. Beni de yanına çağırdı. Babaanne de ?git, yavrum, git' diye teşvik etti. Yatak odasına girdik, yatağına uzandı, ben de baş ucuna oturdum. Elini tuttum, hiç ses çıkarmadı, uzun süre öyle kaldık.
Sessizliğini bozarak, ?'halasına uğrayıp, uğramadığımı'' sordu?
?'Uğramadım!'' dedim. ?'Yumruk, yumruğa dövüştüğümüz Erdem orada olduğu müddetçe öyle bir niyetim olmadığımı'' söyledim. Bana kollarını açan dayım da altı sene önce öldüğüne göre öyle bir düşüncem olamazdı. Herhalde, dayımın ruhu da sızlıyor olmalıydı. Beni en çok üzen de buydu zaten.
Epey bir zaman, ellerim elinde öylece kaldığı halde, mektup hadisesinden hiç bahsetmiyordu. Kendisine yazdığım aşk mektubu ablama, ablamınki de Ümmühana gitmişti. Gururlu ve onurlu bir insandı. Ben de hiç bir şey sormamıştım.
?'Ben gideyim'' deyip ayağa kalktığımda, ?'Ben de seni kapıya kadar geçireyim''diyerek, yanımda geldi. Babaannesinin elini öptükten sonra, evden ayrıldım. Ayrılırken, yüzüne baktım. Üzüntülü görünüyordu. Yokuş aşağı düşünceli, üzgün ve karamsar otele döndüm. (Nereden bilebilirdim ki Onu son görüşüm olacaktı) Karar vermiştim. İstanbul'a dönmeden, doğruca Eskişehir'e, okula dönecektim. Bu sebeple doğruca İstasyona gittim.. Söylemek istediğimi bile söyleyememiştim. Güya ?'Seni ilk gördüğümden beri seviyorum. Bir sene daha sabret, okulu birince sen de istersen evleniriz'' diyecektim.
Trende giderken, seneler öncesini hatırladım. Haydarpaşa lisesini okurken, Yaz tatilinde, gemilerde puantörlük yapıyordum. İzmit-Derince'deydik'. Gemi İskeleye yanaşmış, silolara buğday taşınıyordu. Bir ara iskelede el sallayanları gördüm. Bunlar, Çiğden ile Ümmühandı. Cahit ağabey, benim yerime bakacak birisini bulmuş, ben de onların yanına gitmiştim. Kollarında piknik sepetleri, beni bekliyorlardı. Bu işi ayarlayan da Çiğdemdi. Çünkü Derince'de olacağımdan haberi vardı. Kadı köyde, Hatice halanın evinde karışlaşmıştık. Ona, konuşma sırasında, Derince'ye gideceğimden ve tarihinden bahsetmiştim. Ama İzmit'ten kalkıp Derince'ye geleceklerinden haberim yoktu. Benim için de sürpriz olmuştu. Ağaçların altında, denize nazır uygun bir yer bulup, getirdikleri yaygılar üstüne oturmuş piknik yapmıştık. İlk ve orta okulu okurken, benimle alay eden iki kardeş çocuğu, şimdi tavırlarını değiştirmişlerdi. Benim Ümmühanı sevdiğimi ikisi de biliyorlardı.. Orada gün batımına kadar çok güzel ve özel vakit geçirmiştik. Tabii malum günden sonraları da haliyle sevmeye devam ediyordum....
Yılbaşından sonra, dersler daha da yoğunlaşmıştı. Bilhassa nisan ayından itibaren, uçaklarla ilgili nazarî ve tatbikî dersler artmıştı. Uçaklarla ilgili her türlü bilgi veriliyor, bilhassa Magister üzerinde duruluyordu.
1942 yılında, Megister uçaklarının üretim izni alınmış, Kayseri, Hava İkmal- Bakım merkezinde üretilmekteydi. Orada üretilen uçaklarla Hava Harp Okulu eğitim yapacaktı.
Bu uçakların özellikleri şöyleydi: Uçaklarda, İki kişilik 1xde haviland pistonlu motor vardı. Gücü ise, 130 Hp. İdi. Kanat açıklığı, 10.31mt. gövde uzunluğu, 7.50 m., yükseklik 2.03mt..,boş ağırlık 563kg. kalkış ağırlığı ise 825kg. azamî hızı 210 km/h. ,havada kalış süresi 3 ½ saat. , tavan yüksekliği ( uçuşta azamî yükseklik) 5490 m. İdi. Bu uçaklar Hava Harp Okuluna, 1951 yılından itibaren, eğitim maksadıyla verilmişti, Hocalar ilk defa, biz ikinci sınıf talebelerine uçuş eğitimi yaptıracaklardı. Bu sebeple üzerinde çok duruyorlardı. Okul bittikten sonra Magisterlerle uçuş eğitimine devam edilecekti. muhtelif birliklerde de aynı maksatla verilen Megister uçakları bulunuyordu. Ayrıca, hocalar seyrüsefer, meteoroloji, kokpit dersleri de vermeye başlamışlardı.
G. CUMHUR BAŞKANININ ZİYARETİ
Mayıs ayının ortalarına doğru, Cumhur Başkanı Celal Bayar'ın Hava Harp Okulunu ziyarete geleceği ve öğrenicilerle yemek yiyeceği haberi duyuldu. Neyse ki, gerek yemekhane, gerek derslikler (sınıflar) diğer askerî okullara göre çok temiz ve moderndi. Yemekhanede, masalar, sandalyeler ve porselen tabaklar diğer okullara göre örnek olacak Durumdaydılar. Bu durumu, zaten herkes biliyordu. Çünkü yeni açılan bir okuldu. Hamamında devamlı sıcak su vardı. Her şey düşünülmüştü. Yemekler de öyle idi. Nitekim Cumhur Başkanı Celal Bayar ve Ona eşlik eden zevat da her şeyden fazlasıyla memnun kalarak ayrılmışlardı. Dolayısıyla biz talebeler de bu durumdan gurur duymuştuk.
H. OKUL BİTİRME İMTİHANLARI
Artık sıra, okulu bitirme imtihanlarına gelmişti. Tabii olarak bütün talebeler heyecanlı idik. Yoğun bir çalışma içine girmiştik. Bazı konularda kendini zayıf hisseden arkadaşlar, o dersten kuvvetli olan arkadaşlardan destek alıyorlardı. Hatta bazen öğretmenlerden bile, zayıf olduğumuz konularda, yardım ve destek alıyorduk. Gecemizi gündüzümüze katmıştık. Geceden ziyade, sabahın erken saatinde kalkıp çalışmak benim tercih ettiğim durumdu. O kadar çeşitli ders vardı ki, mecburen hocalarımızın önem verdiği konulara yönelmek durumunda hissediyorduk. Ayrıca, ya mezun olamazsak korkusu yaşıyorduk!. Çünkü hocalarımız, ?'sakın ikmale kalmayı düşünmeyin'' diye tembih etmişlerdi.
Neticede imtihan günü gelip çatmıştı. Herkes sınav için yerlerini almıştı. Her sınıf için birer hoca görevlendirilmişti. Onlar için nezaret işi, bizim için ise zihnimizi açık tutmak ve zamanı iyi değerlendirmek gerekiyordu.
Bizim sınıfta, sorulara seri olarak cevap veren ve imtihan kağıtlarını erken teslim eden arkadaşlar vardı. İlhan, Sadi, Önal gibi, Eh benim de işim bittiğine göre, sınav kağıtlarını en geç verenlerden olmak istemezdim. Sınav neticesinde yazdıklarımı kafamda şöyle bi canlandırdım ve kazanma ümidimin yüksek olduğu kanaatine vardım.
Sınavdan erken çıkanlar, gruplar halinde .toplanmışlar, kendi aralarında tartışıyorlardı. Tartışmaya katılmaktan pek hoşlanmadığım için, konuşulanları dinlemekle yetindim. Daha sonra sınavdan çıkanlar gruplara katılmışlardı. Herkes verdiği cevaptan memnun görünüyordu. Hiç olmazsa ben dahil, rahatlamıştık. Artık beklemek gerekecekti. , Dinlenebilir, akşam yatağa yattığımızda rahat bir uyku çekebilirdik
İ.. UÇUŞ EĞİTİMİ
Sınavdan iki hafta sonra neticeler açıklanmıştı. Allaha şükür herkes başarılı olmuştu. Ben de 58 talebe arasında 39 ncu olmuştum. Artık herkes sicil numarasını biliyordu. İmtihanlar bitmişti ama asteğmen rütbelerinin takılmasına daha zaman vardı. 30 Ağustos a kadar uçuş eğitimi alacak, farklı bir eğitim görecektik. Benimle beraber beş arkadaşın hocası, Ast.subay Kd.başçavuş Mustafa Şaşmazdı. Nadir de olsa astsubaylardan uçuş öğretmenleri bulunuyordu. Mustafa öğretmen 30-35 yaşlarında, zayıf, uzun boylu, sakin biriydi. Bilhassa magister uçakları hakkında çok iyi bilgiye sahipti. Biz talebelere, önce, uçacağımız uçağın motoru, kokpiti, levye ile kumandayı, kanatlar, tekerlekler, frenler, kalkış, havada seyir (seyrüsefer), piste üzülerek iniş, pistte duruş mesafesi hakkında, nazarî bilgiler verdi. Bazen de uçak pist başındayken, bu bilgileri uçağın üzerinde göstererek de izah ediyordu. ?'Sizi teker, teker uçuracağım ve uçururken de bilgiler vermeye devam edeceğim'' derdi. Sıra tatbikata geldiğinde, başıma mikrofon ve kulaklığı olan kaskı taktırdı. Beni uçak mahallinin arkasına, kendisi de uçak mahallin önüne oturdu. Her iki tarafta da her türlü gösterge ve kumandalar mevcuttu. Buraya kokpit deniyordu. Motoru çalıştırmadan önce de, ?birkaç defa uçağı piste indirip kaldıracağım. Benim hareketlerime, kumandalara azami dikkat göstereceksin. Bilahare, Etimesgut'da öğrendiğin gibi kumandayı sana bırakacağım, uçağı sen indireceksin!. Hiç korkma, Ben senin önündeyim, herhangi hatalı davranışın vuku bulursa ben müdahale edeceğim. Mikrofonla da seni ikaz edeceğim. Acil durumda ben müdahale edeceğim, sakın bunu aklından çıkarma'' dedi.
Pistte uçağın süratini yavaş, yavaş arttırarak havalandık. Eğitim uçuşları için ayrılan bir hava sahası vardı. Maksat, eğitim dışı uçuşlarıyla bir kazaya sebep olmamaktı. Eğitim için ayrılan sahaya gittik. Sağa, sola, aşağı, yukarı bazı manevralar yaparken, bana da durumu izah ediyordu. 20 dakikalık bir eğitimden sonra, irtifa kaybederek ineceğimiz pistin üzerine geldik ve süzülerek indik. Hoca devamlı konuşuyordu. Tekerleklerin piste temas ettiğini, bundan sonra frene yavaş, yavaş basmam gerektiğini, uçak duruncaya kadar anlattı durdu. Uçak park yerine geldikten sonra da ?'Bu günlük, bu kadar yeter. Öğle yemeğinden sonra nazarî derslere devam edeceğiz.'' dedi.
Öğle yemeğinden sonra, uçak ve uçuş hakkında nazarî bilgiler edinmeye devam ettim. Tabiî olarak arkadaşlarla bir araya geldiğimiz zamanlar (yemekhanede, yatarken, istirahat ederken, dışarıda dolaşırken) heyecanla bahis mevzuu ettiğimiz konu uçuş eğitimi oluyordu.
Ertesi gün için, bizim grupta, uçuş eğitimi için ilk sırada ben vardım. Her ne kadar Yasemin ablamın ?'sakın uçucu olma'' sözü kulaklarımda ise de, kendime güvenebilmem, ben de uçabilirim diyebilmem için dikkatli olmam, özenli olmam ve marifetimi göstermem lazımdı. Nitekim öyle de yaptım. Her sortide, hocamdan övgüler, alıyordum. Böyle, böyle uçuş eğitimine birkaç gün daha devam ettim. Artık kendime güvenim artmıştı. Badema rol yapmaya devam edebilirdim. Etmeliydim de.
J. FİYASKO
Artık her uçuşta hatalar yapmaya başladım. Uçağın levyesini, iki elimin ortasında, levyenin ellerime temas etmemesine özen göstererek, güya tutuyordum. Öğretmenimin ikazına rağmen, hatalarıma devam ediyordum. Ama hayatî durumlar yaratacak hatalardan da sakınıyordum. Bilhassa, kalkış ve inişlerde, dikkat gösteriyor, icab ederse, kumanda sizde diye hocaya sesleniyordum.
Hocamın canı sıkılıyor, benim hareketlerimi, bidayette çok güzel ve uyumlu bulurken, ? ?şimdi ne oldu da böyle davranıyorsun'' diyerek hayretini gizleyemiyordu. Bu sebeple diğer talebelerden daha sık ve uzun süren uçuş eğitimine çıkarıyorduk. Anlaşılan, diğer hocalara, benden sitayişle bahsetmiş olacak ki şimdi mahcup duruma düşmüştü. Bundan dolayıdır ki, çok iyi ve efendi bir insan olmasına rağmen bana kızıyor, kızgınlığını da belli ediyordu.
Bir müddet daha böyle deneme uçuşlarımız devam etti. Neticede pes etti ve benimle ilgili olarak, okul idaresine uçamaz raporu vermek zorunda kaldı. Bunu bana da açık, açık söyledi. Ama ben böyle bir neticeye ulaştıktan sonra, kara, kara düşünmeye başladım. Şimdi ne olacak diye de merak ediyordum.