Zorlu Dönemeçler-2-b2-2b

2.. İLK TAYİNİM -MERZİFON

Neticede kurs bitti. Kursa, 23 eylül 1953 tarihinde katılmış, eğitim, 5 Aralık 1953 tarihinde sona ermişti. 26 subay içinde, iyi derece ile, 13ncü olarak bitirmiştim. Diplomamı alırken de, sürpriz olarak, Merzifon'a, 4ncü üs komutanlığına tayinimin çıktığını bildirmişlerdi. Diğer arkadaşların hepsi de geldikleri birliklere döneceklerdi.
Yavaş, yavaş toparlanmamız gerekiyordu. Hoş bir miktar kap, kacak, iki yataktan başka, bir şeyimiz yoktu ya!. Anneme kalsa hepsini götürelim istiyordu. Bense ev sahibi ile, eşyaların fakir bir kimseye verilmesi hususunda anlaşmıştık.
Bir taksiyle, tren garına gittik, Ankara için bilet aldık ve hareket ettik. Niyetim Annemi köye gönderilmek üzere, Ankara'da bulunan Hasan-Hüseyin amcalara bırakmak, doğrudan Merzifon'a gitmekti. Uzun süren tren yolcuğunda, hem etrafı seyretmiş, hem de düşüncelerimi anneme anlatma fırsatı bulmuştum
Hasan-Hüseyin amcalar, Keçiörende, geniş arazisi olan bir villada oturuyorlardı. 1nci bölümde de anlattığım gibi, H.Hüseyin amca, övey babamın kardeşi idi. Genç yaşta Ankara'ya göç edenlerdendi. İstiklâl harbinden sonraki yıllarda, Ankara'nın yollarını yapmaya soyunan müteahhitlere, Zir deresinden kum taşımakla işe başlamıştı. Allah da yürü ya kulum demişti. Kamyonlar bir derken giderek artmıştı. Yanında çalışan insan çoktu. Onlara da ekmek kapısı açanlardandı. Onu köyde çocukken tanımıştım, Köye kamyonla gelir, birkaç gün Övey babamın evinde kaldıktan sonra dönerdi. Dişlerimi, sabun köpüğü ile yıkamayı Ondan öğrenmiştim. Çocukluğumun acı hatıraları sebebiyle, köye gitmeyecektim., Anemi, onların emin ellerine bıraktıktan sonra ki nasıl olsa köye gönderirlerdi. Ben doğrudan Merzifon'a gidecektim. Nitekim, annemi oraya götürdüm, H.Hüseyin amca evde yoktu. Karısı da zaten bizim o taraftandı.. Birkaç hoşbeşten sonra, otobüs garajına gittim, bilet aldım ve Merzifon'a hareket ettim.
Merzifon Amasya'ya bağlı küçük bir kasaba, kaza merkezi idi. Amasyayı geçtikten sonra şoföre yaklaştım ve ?' Merzifon da inmek istiyorum, Ordu evi varsa, beni orada indiriver'' dedim. Ordu evi, hemen kasabanın girişinde, sağ tarafta idi. Şoför orada durdu ve beni indirdi. Bavulumu bagajdan aldım ve ordu evine girdim. Resmî elbisemle olduğum için, nöbetçi er, selam durdu, ben de içeri girdim. Henüz mesai bitmemişti. İçeride birkaç subay oturuyordu. Selâm verip ben de oturdum. Merakla bana bakıyorlardı. Nede olsa ilk defa görüyorlardı beni. İkmal subayı olduğumu , buraya tayin edildiğimi söyledim. ?'Ooo, ikmalciler yaşadı, bir eleman daha kazandılar'' diyerek, onlara gönderme yaptılar. İçlerinden esmer olanı bir tğm.di, Benimle hemen konuşmaya başladı. Yedek subaylıktan geçme idi, Aslen Vanlıydı. Üs'de, Hizmet bölük komutanlığı yapıyordu. ?'henüz mesai bitmedi, mesai otobüsleri geldikten sonra, akşam yemeğini yeriz, hemen üsse gideriz, senin şimdi, bir oda ve bir yatağa ihtiyacın vardır. Ben onları sana sağlarım, Üsde, saat 11.00de elektrikler söner, bu sebeple biraz erken gideriz, karanlığa kalmadan çaresine bakarız'' dedi. Ve bana bir çay ısmarladı.
Saat 1730 doğru mesai otobüsleri geldi, evli olanlar evlerine, bekâr olanlarsa, akşam yemeği yemek üzere ordu evine girdiler. Gelenler, daha ziyade gençler, Tğm. ve Ütğm, rütbesinde, uçucu idiler. Birkaçı binbaşı, yarbay gibi üst subaylardı.. Onlar da eşlerini getirmiyenlerdendi. Zaten Merzifon da kiralık ev bulmak da oldukça zor imiş. Üst rütbeliler, karargahın üstündeki misafirhanede kalıyorlarmış, Benim gibi rütbesi küçük subaylar barakalarda, kulübelerde yatıyorlarmış. Bunları bana, ilk tanıştığım, hizmet bölük komutanı, Aydın Tğm. Anlatıyordu.
Akşam yemeğinden bir müddet sonra, bir otobüs geldi. Üsse gidecek olanlar otobüse bindik, normal olarak üst subaylar, otobüsün ön tarafındaki koltuklara oturdular. Otobüsteki konuşmalardan anladığıma göre, herkes biribirleriyle oldukça samimi idiler. Aydın Tğm. Herkesle senli, benli konuşuyordu.
Nizamiyeden girer, girmez bazı barakaları ve üs karargah binasını gördüm. Diğer binalar ve pist daha uzaktaydı anlaşılan. Hava kararmaya başlamıştı ve ışıklar da zayıftı.
Biz Aydın tğm.ile beraber indik ve soldaki, kerpiçten yapılmış kulübelere doğru yürüdük. Her gören er ona selâm duruyordu. Bu normaldi, çünkü o, Hizmet Bölük Komutanıydı. O kadar fark olacaktı. Kulübelerden birisinin içine girdik. ? İşte burası benim yattığım yer, şimdi erleri seferber ederim, senin için bir karyola, bir temiz yatak, nevresim ve battaniye bulup getirirler' dedi.. gerçekten erlere emrini verdikten sonra üssün gazinosuna doğru yürüyüp gittik. Gazino karargah binasının yakınındaydı. Ordu evinde gördüklerimin çoğu oradaydı. Tavla , biriç oynuyorlardı. Diğerleri de seyrediyorlardı. Bana da Onları seyretmek düşüyordu. Bir müddet geçtikten sonra kalabalıkta bir kıpırdanma başladı. Anladım ki saat 23.00 e geliyordu. Herkes elektrikler sönmeden yatacakları yerlere gitmek istiyordu. Aydın tğm. İle ben yatacağımız kulübeye gittik. Bizim kulübeyle ilgilenen er de gemici fenerini yakmıştı. Elektrikler sönünce loş bir ışıkla kalakaldık. Artık bu duruma alışmam gerekiyordu. Erler yatağımı hazırlamışlardı. Yatıp uyuduk. Zaten bir hayli yorulmuştum. Sabah olduğunda, Aydınla subay gazinosuna gittik, kahvaltımızı yaptık, bu arada mesai arabaları da geldi. Aydın beni ikmal komutanlığına götürdü. Komutanlık, Yan yana duran birkaç Amerikan malı sac barakalardan oluşuyordu. çalışma yerleri buradaydı. Aydın beni, önce ikmal komutanı Ahmet Sayır Bnb. İle tanıştırdı. Uzun boylu, kırmızı yüzlü, dolgun vücutlu biri idi. Nazik ve efendi bir insana benziyordu. Fazla konuşmayan, konuştuğu zaman da kibar konuşan bir insandı.
İkinci tanıştırdığı kişi ise Ramiz Ütğm.di. Laz şivesiyle konuşuyordu.. Stok kontrol subayı idi. Kısa boylu tıknaz, her hareketiyle aceleci bir insana benziyordu. daha sonraları anlayacağıma göre, kızdığı zaman alevlenen ve akabinde saman alevi gibi sönen bir karaktere sahipti. Çalışkan, fakat ikmal komutanlığının bütün işlerini yüklenmiş biri gibi davranıyordu.
Sonradan. Nihat Tğm.la de tanıştım. Yakışıklı, davranışlarıyla efendi bir insan olduğu intibaını edinmiştim. Aynı gün, İkmal-bakım komutanı, İbrahim yarbayla tanıştırdılar. Esmer, uzun boylu, bıyıklı bir kimse idi. Onun bürosu harar gah binasındaydı. Hem ikmalcilerin, hem de bakım personelinin komutanı idi. Üs komutanına yakın oturmasının sebebi, her iki komutanlık konusunda idareci olarak. üs Komutanına karşı sorumlu olmasıydı. Kendisini bıyığı ile yadırgamıştım, neyse ki benim gibi küçük rütbelilerle ilgilenmesi gerekmiyordu. Daha sonra da astsubaylarla tanışacaktım.
Üsse intibak sağlamakta pek zorlanmadım. Hem saha olarak , hem de birlik olarak oldukça küçüktü. Şimdilik uçucu personel ile pek ilişkim olmayacaktı. Uçuş filoları ile bakım hangarları çalışacağım yere uzaktı. Ama bakımcılarla, ikmalcilerin ilişkileri çok olacaktı. Her ne kadar Malzeme istekleri ilgili astsubaylar tarafından yapılıyor olsa da bakım subaylarıyla tanışmaya başlamıştık bile. Bilhassa, Kd.Ütğm. Rafet Ergun, sık, sık ikmal komutanlığına gelir, uçak bakım malzemesi konularını sık, sık dile getirirdi. Samimiyet ilerledikçe, O artık benim Rafet agam olacaktı. Ona Rafet aga diye sesleniyordum. Bana oldukça destek sağlıyordu. Kendisi Bursalı idi. Karısı ise Merzifonlu, bir de küçük kız bebekleri vardı. Merzifon dan evlenen başka biri daha vardı. Maliyeci Talat İpek Yzb. Para deyince akla O geliyordu. (ilerde O, en çok tanıyacağım irtibat sağlayacağım insanlardan olacaktı.)
İkmal komutanlığında çalışan astsubaylarla aramız çok iyi idi. Onları tanıdıkça sevmiştim. Fikret, İrfan, Fethi. Salih, Muzaffer. Ve Bakımcı Halil Kunt....
Kış mevsimi dolayısıyla, bilhassa sis ve buzlanmadan dolayı üsde fazla uçuş olmuyordu Filolardaki uçaklar, ikinci dünya harbinde oldukça başarılı olmuş, tek pervaneli, Spitefire uçakları idi. .İngilizler tarafından, 1948 yılında verilmiş ve Türk Hava Kuvvetlerinin envanterine girmişti. Bidayette, 4ncü Üs(alay) komutanlığı,1,2,3,4,filolara (bölüklere) verilmiş, 1951 yılından itibaren de 6ncı üsse de verilmeye başlanmıştı. Motor gücü 1030h/p, Kanat uzunluğu.9.15m., Kanat aralığı: 11.25m, Hızı: 590km/H., Tavan yüksekliği: 10500m. Silahları: 8 veya 4 adet 0.303 kalibre Mk. tüfek ve iki adet 20 mm.lik top.. Ayrıca keşif ve fotoğraf için kullanılan cinsleri de vardı.
Yavaş, yavaş gerçekten, ikmalciliği öğrenmeye başlamıştım. Nazariyat başka, tatbikat biraz daha farklı idi. İnsanlarla tanışıp, görüşüp, konuşurken çok şeyler öğreniyordum. Tabii ki intibak kolay değildi. Kendime bir de eylence bulmuştum. İşe yaramaz diye kâl deposuna atılan bir bisikleti, bakımcı astsubay Halil Kunt'un da yardımıyla, kullanılır hale getirmiş, bisiklete binmesini öğrenmeye başlamıştı


A. -TEĞMENLİK

Mart ayının sonuna gelmiştik. Nisanın birinci günü, kanuna göre terfi etmem gerekiyordu. Nisan geldiği halde, beklediğim şey olmamıştı. Kimseden de ses çıkmıyordu. Beş nisan günü, insanların telaşla sağa. Sola koşuştuğunun farkına vardık. Her tarafı birden bire sis kaplamıştı. Yakın olan binaları bile zor görüyorduk, hele pist ve hangarlar hiç görünmez olmuştu. Nelerin olup, bittiğini anlamaya çalışıyorduk. Nihayet kötü haber ağızlarda dolaşmaya başlamıştı. Sis oluşmadan, yarım saat, kırk beş dakika önce, uçuş eğitimi için havalanan pilotlar, sis bastırınca pisti görememişler, kimi karineyle, başka, başka yerlere giderek inmeye çalışmışlar ve yere çakılmışlar, kimi de uzaklardaki dağlara çarpıp parçalanmışlardı. Kimi, 15, kimi de 17 pilotun şehit olduğundan ve parçalanan uçaklardan bahsediyordu. Üs büyük bir yasa bürünmüştü, hiç kurtulan olmamıştı.
Dağınık yerlerden Şehit cesetlerinin toplanması, cenaze namazlarının kılınması, hatta Mevlüt okunması ve Uçak parçalarının hurdalığa taşınması, derken aradan bir aya yakın zaman geçmişti. Bu arada benim terfiğim kaynadı diye düşünürken, üsde bir merasim yapılacağı haberi geldi. Merasim Üs karargahının önünde yapılacaktı. Ahmet Sayır Bnb..,Ramiz, Nihat ve ben merasim için toplanan subayların arasına karıştık.. Rütbem icabı ben arka sıralarda idim. Üs komutanı, Bakî Yeğin Alb.dı. O da geldi ve topluluğun önünde, yüzü topluluğa doğru olmak üzere durdu. Beni çağırdıklarını duydum. Hemen koştum.. Komutan, '' Gel, gel. bu hay, huy içinde senin yıldızını takamaya vakit bulamadık, Terfiine ait emir çoktan gelmişti, ama üzücü hadiseler geciktirdi. Şimdi tam sırası, haydi gel yıldızını takayım'' dedi. Heyecanlanmıştım. Kendi eliyle yıldızlarımı taktı, tebrik etti ve yanaklarından öperken toplananlardan bir alkış tufanı koptu. Meğer bu kadar tantana benim için düzenlenmişti. İçimi bir gurur ve sevinç kapladı.

B. İ N T İ K A L

Hv k. K. Lığından gelen son emre göre, Spitefire uçakları servis dışı kalacak, 4ncü Üs K.lığı üç ay içinde Eskişehir'e intikal edecekti .Eskişehir'de, Kanada hükümeti tarafından hibe edilecek, F-86 jet uçaklarıyla yeni filolar teşkil edilecekti. Artık yeni bir devir başlıyordu, Bu jet uçakları devri olacaktı.
Bu intikalin en büyük yükü muhtemeldir ki ikmal komutanlığına yüklenecekti. Binlerce kalem malzeme, eğer başka kullanıcı varsa oraya gönderilecek, yoksa, HEK'e ayrılacak ve piyasada hurda niyetine satılacaktı. Stok kontrol ve Depolar Amirliğine çok iş düşüyordu. Ayrıca kendi bünyesinde ve uçuş birliklerinde olan uçuşla ilgili demirbaş malzemelerin nakliyatını da ikmal komutanlığı düşünmesi gerekiyordu. Bunlar kamyonlarla, Amasya ya götürülecek, trene yüklenecek ve Eskişehir'e nakledilecekti. Bu işler, aylar sürecek bir çalışmayı gerektiriyordu. V e bu proje benim omuzlarıma yüklenmişti. Neyse ki Oto Ulaştırma ve Bakım elemanlarıyla koordine ederek, bu projenin üstesinden gelmiş, bu sayede de trenle geçerken ilk defa Kayseri'yi görmüştüm. Yine bu sayede, orta Anadoluyu dolaşarak, Eskişehir'e vasıl olmuştuk. Böyle bir demir yolu seyahati, benim için Orta Anadoluyu görmek bakımından, ilk ve son olacaktı. Eskişehir garına giren tren, yük vagonlarını ayrı bir hatta çekip bıraktı. Oradan malzemeler, Üsse, İkmal- Bakım Merkezinin kamyonlarıyla, 4ncü üs komutanlığına ayrılan bölgeye taşındı. Buraları benim tanıdığım yerlerdi. Hava Harp Okulu İzmir'e taşındığından dolayı, boşalan saha ve binalar, 4ncü Üs Komutanlığına tahsis edilmişti
Şimdi de, F-86 jet uçaklarına ait on binlerce kalem malzeme, C-130 nakliye uçaklarıyla gelmeye başlamıştı.. Bunların da depolara taşınması , yer bulma kartlarının açılması, küçük parçaların raflara, büyüklerin uygun yerlere yerleştirilmesi, ayrıca, stok kontrol subaylığında da Stok kontrol seviyelerinin tutulması için yeni kartların açılması gerekecekti. Uçakla gelen Malzemelerin taşınması için ilave kamyonlara ve erlere ihtiyaç duyuluyordu. Oto Bölük ve Hizmet Bölük komutanlıklarıyla, koordineli çalışıyorduk. Bu işler göründüğü gibi kolay değildi. Ayrıca nakliye uçaklarının ne zaman gelecekleri tam olarak bilinemiyordu. Neyse ki ben bekardım ve üsteki misafirhanede kalıyordum. Uçak veya uçaklar üsse indikleri zaman. Karşılarında muhatap olarak beni buluyorlardı. Bazı durumlarda, mesai dışında da geliyorlardı, bu durumda, Vasıta göndererek, ilgili astsubayları çağırtmam da gerekebiliyordu.
Yedek parçalar geldikten sonra sıra F-86 uçaklarının üsse intikaline gelmişti. Bu sebeple de bir merasim yapılacaktı.
Uçaklar aslında Amerikan orijinliydi. Kanada, NATO ya girdikten sonra, bunların imalatını Amerika'dan satın almış, 1954 yılında da modifiye ettikten sonra 107 adedini Türk Hv. Kuvvetlerine vermişti. Önce 141 ve 143 filolar teşkil edilecekti. Daha sonra da 142 filo.
Saatler öyle ayarlanmıştı ki, uçaklar havadan piste süzülürken, merasim başlamıştı. Merasime iştirak edenler arasında, 1nci Kuvvet Komutanı Enver paşa, dahil yüksek rütbeli subaylar, üs komutanları, ikmal merkezinden Alb. Adil giray, diğerleri ve Kanada temsilcileri de vardı.
Artık üs olarak yerleşmiş, eğitim uçuşlarına başlanmıştı. Bu arada İzmir ikmal kursunda beraber kurs gördüğümüz Hamdi Ütğm.. de ikmal komutanlığına tayin olmuştu. Sayır Yb. ikmal komutanı, Ramiz Ütğm. Stok kontrol sb.,(Nihat Tğm. Yolsuzluk sebebiyle Merzifon dayken tutuklanmıştı) ben de depolar subayı olarak göreve devam ediyorduk, Hamdi Ütğm. Birinci Üs den buraya tayin olunca depolar subayı olarak görevlendirilmişti.. Beni de piyasa alımları için Mutemet olarak görevlendirmişlerdi..
Piyasa ile ilgili, istek ve ihtiyaç hasıl olduğunda, bir vasıta ile şehre iniyor, kırtasiye, oto parçaları, muhabere cihazlarıyla ilgili parçalar vs. satın alıyordum. Bunların kayıtları tutuluyor, ihtiyaç sahibi birliklere veriliyordu. Satın alırken, ilgili mağazaları dolaşıp, kaliteli ve ucuz olmasına dikkat ediyordum. Para tahsisi 1nci Kuvvet Komutanlığı tarafından sağlanıyordu. Dolayısıyla 1nci Kuvvet Komutanlığı Lojiktik başkanlığına hesap vermem gerekiyordu. Bu sebeple Lojistik Başkanı Alb. Özcan ve sivil memur Refik bey ile tanışmıştım. İkisi de beni sevmişlerdi. Özcan Alb. Yaşlı, saçları ağarmış, kısa boylu, iyi bir insandı. Genellikle Ona uğradığım zamanlar, kuvvet komutanı Enver paşa da Onu ziyarete gelmiş oluyordu. Anlaşılan arkadaştılar, Enver paşa beni görünce ?' kestir şu bıyıklarını'' diye söylenir, Özcan Alb. da ? ?uğraşma çocukla'' diye beni müdafaa ederdi. İngilizce çalıştığımı bildiği için Özcan Alb. Bana büyük bir İngilizce lügat ı(Laruz) hediye etmişti. Ondan çok istifade etmiş, lügati her zaman kullanırken, kendisini yâd etmeyi alışkanlık haline getirmiştim. Sivil memur Refik bey de uzun boylu, 40-50 yaşlarında efendi bir insandı, Ondan da satın alma konularında çok şey öğrenmiştim. Bu hususta, çok bilgi ve tecrübe sahibiydi.
Üs komutanlığının daha kapsamlı ve büyük ihtiyaçları ise, Eskişehir'de bulunan Satın alma Komisyonu tarafından sağlanıyordu.
Ben de bir- bir buçuk sene süren mutemetliğim süresince, her yönüyle bilgilenmiş ve tecrübe sahibi olmuştum

25 Şubat 2013 14-15 dakika 79 öyküsü var.
Yorumlar