Zorlu Dönemeçler-2-b5-2a-c

2. NATO'DA - BİRİNCİ SENE
A. NAPOLİ' DE YAŞAM
Generaller dahil, iki seneyi doldurup ta, Türkiye ye dönecek arkadaşlardan bir kaçı, bizi karşılamaya gelmişlerdi. Hv. Tuğg, Abidin Atagündüz'ü Karargahtan tanıyordum. Eşi Ümüldan hanımı da böylece tanımış olmuştum. Eşimi de onlara tanıttım
Abidin paşa ??Ev buldun mu ?''diye sordu. (Ahmet Çörekçi, ev işi olmadı diye bana malumat vermişti ) ?Hayır paşam' diye cevap verdim. ?'Sen kıdemli olduğuna göre, salonlu bir ev tutman gerekiyor, Biliyorsun, burada, toplantılar, davetler olur. Türkiyeden konferanslar için görevliler gelir, bu sebeple salonlu bir ev bulman lazım.. Şimdilik, POST'A (Karargâh) yakın bir otel var. Gökçe Bnb. seni götürsün, ev buluncaya kadar, OTEL'DE bir oda tutarsın'' diye ilave etti.
Diğer arkadaşların çoğu ev bulmuştu. Bulamayanlar için salonlu ev tutmak mecburiyeti yoktu. Salonsuz ev bulmanın ise daha kolay olduğunu söylüyorlardı.. Gökçe Bnb. bizi otel'e götürdü, Zaten, bana sattığı arabayla gelmişti. Otele geldikten sonra, parasını aldı, arabayı bıraktı. Hanımı da kendi arabalarını kullanmaktaydı. Bizi bıraktıktan sonra evlerine dönmüşlerdi. Artık otel'e yerleşmiştik. Eşimi otelde bırakıyor, Karargâha arabayla gidip geliyordum. Allahtan ki Akademide okurken ehliyet almıştım. Onu göstermek suretiyle, İtalya'da geçer bir ehliyete sahip olmuştum. En çok Eşim için üzülüyordum, Her gelişimde, melûl- mahsun pencerede beni bekliyordu. Bütün arkadaşların, ayrıca, Amerikalıların kiralama ve kontrat yapma bölümünün, benim ev aradığımdan haberi vardı. Nihayet, 20 gün sonra, Abidin Paşa müjdeyi verdi. Amerikalıların kiralama bürosu benim için ev bulmuştu. Çünkü ev sahipleri kiralanacak evlerini bu büroya bildiriyorlardı. Bize de evi gördükten sonra, aynı büroya giderek kontratı imzalama işi kalıyordu. Ev, bir site içinde, çoğu arkadaşların oturduğu, Caravacio semtinde idi. İkinci katta, mutfak ve yatak odalarının görüşü, sokağın karşısındaki yeşilliklere, salonun görüşü ise, Apartmanın önünde, geniş bir sahaya bakıyordu. Evi beğendiğimiz için, Amerikalıların ilgili bölümüne gitmek suretiyle 140.000 liret karşılığı, kontrat yapmış ve akabinde taşınmıştık. Karşı dairede de Bnb. Hüseyin saşmaz oturuyordu. Onların beş çocuğu vardı, ama tuttukları daire salonsuzdu. Şazmazlar haklıydılar. Kalabalık oldukları için, salondan ziyade fazla odaya ihtiyaçları vardı. sokağın karşısındaki apartmanda pilot Bnb.. Doğan Perk, eşi ve kızı, sokağın daha aşağısında, pilot Bnb. Mahir Kütük, eşi ve kızı, oğlu oturuyordu. Daha yukarıya doğru arazi yükseliyordu. Buralarda ise Pilot Yb. Yüksel eşi Emel ve çocukları ile Pilot Bnb. Vural Avar ve eşi Ütğm. Tuna oturuyorlardı. Tuna da subaydı ama, maaş almamak kaydıyla izinli sayılıyordu. Diğer arkadaşlar da, nispeten karargaha oldukça yakın, sağda, solda ev bulmuşlardı. İtalya'da, Devlet, yaşlı insanlara maaş bağlıyordu. Bu sebeple, ailenin genç bireyleri, yaşlılarını yalnız bırakmıyor, hep beraber oturdukları için de evlerde oda adedi önem kazanıyordu. Dolayısıyla, evler yapılırken veya kiralanırken, salondan ziyade, oda adedinin çokluğuna önem veriliyordu..
Artık ailecek görüşmeye başlamıştık. Bazen geceleri, oturmaya gidip-geliyorduk, Bu toplantılarda konu, daha ziyade alışveriş oluyordu. Bu gün ne aldın, nereden alın, kaça aldın gibi sorgu, sualler. Bazen mobilya bakmak, etrafı tanımak, alışveriş yapmak için sözleşiyorduk. Şehrin içinde, alışveriş için sıkça gittiğimiz yukarı ve aşağı çarşı vardı. Her iki, tarafta da Upim ve Standa gibi çok katlı mağazalar mevcuttu.. Çarşı içine girdiğimizde, cadde kenarlarında, , ücretli park yerleri vardı..Türkiye'de ise, böyle bir adet yoktu. Bizde, İsteyen, istediği boş yere park yapma alışkanlığı vardı. Bu sebeple bizler de, hâlâ ara sokaklara park yapıyorduk. Ara sokaklarda park mafyası yeni, yeni türemeye başlamıştı. Her ne kadar zamanla, alışveriş için, çarşıya-pazara müstakil olarak gitmeye alıştık ise de Artık kendi, kendine yeter bir koloni oluşturmuştuk. Diğer ihtiyaçlar için eşimle, mesaiden sonra çıkıyorduk. Bu tip mal satan mağazalar da çok kalabalık oluyordu. Bilhassa İtalyanlar, tekerlekli arabaları leba-leb dolduruyorlardı. Bazen bir alış-veriş arabası yetmiyor ikinci arabayı kullanıyorlardı. Biz de onlara bakarak sanki iki kişi değilmişiz gibi davranıyorduk. Ayrıca Karargâh'ta L- binası dediğimiz alışveriş dükkanları vardı. Burada dışarıya nazaran daha ucuza mal satılıyordu. Saatler, masa sandalye, temizlik aletleri vs.. Ayrıca İngiliz kantini denen bir yer vardı ki, her türlü bakkaliye- yiyecek malzemesi bulunuyordu. Sebze meyve satılan Pazar yeri ise evimize yakındı. Yalnız sabahtan öğleye kadar sürüyordu., Adetleri de, alış-veriş yapınca, maydonuzu regale (Hediye) olarak vermekti. Senenin muayyen zamanlarında, Eşlerimiz, kermesler düzenliyordu. Aileler az, çok el işleri yaparak katkıda bulunuyor, Amerika'lı ve İtalyan'lara pazarlıyor, elde edilen gelir Türkiye'ye muhtaçlar için gönderiliyordu..Ayrıca bir fon tesis edilmiş, her aileye, ayda 10.000 liret ödeme zorunluluğu getirilmişti. Bu gibi konularda, Ümüldan hanımla eşim iyi anlaşıyorlardı. Ümüldan hanım, her bakımdan eşime güveniyordu. Zaten koloni içinde eşimi sevmeyen, hürmet etmeyen kimse yoktu. Onu bir abla gibi seviyorlardı. Ayrıca 23 nisan gibi millî günlerimizde, çocuklar, piyesler hazırlıyor, sahneye koyuyorlardı. Gösterdikleri performans, bazen göz yaşlarımıza neden oluyordu. Mahir Bnb.nın kızı ve oğlu bu konu da izleyicilerden takdir topluyordu.
Devletimizi temsil eden bir de Napoli Baş konsolosluğu vardı. Sık, sık Kara, Deniz ve Hava Generalleriyle görüşüyorlar, Evlerine yemeğe davet ediyorlar, Türkiye den gelen üst seviye büraklatları ve generalleri de dışarıda , gazinolarda ağırlıyorlardı. NATO da bulunan Türk Generalleri, misafirleri evlerinde ağırladıkları zamanlar, biz kıdemli subayları da davet ediyorlardı. Biz kıdemli subaylar da onları evlerimize davet ediyorduk.
Bir cumartesi akşamı, eşim ve ben evimizde böyle bir davet vermiştik. 25 kişi toplanmıştık. Sofranın hazırlamasına, genç hanımlar da eşime yardım etmişlerdi. Eşim çok güzel yemek yaptığı için, herkes, memnun kalmış, güle, oynaya güzel bir akşam geçirmiştik. Misafirler dağıldıktan sonra bulaşıkları, yeni aldığımız makineye yerleştirmiş ve çalıştırarak yorgunluk sebebiyle hemen yatmış ve uyumuştuk. Sabahleyin kalktığımızda, mutfağı ve yatak odasının önünü su basmış halde bulduk. Neredeyse bulaşık suyu yatak odamıza kadar girecek durumdaydı. Allahtan Pazar günüydü, Ben de yardım etmek suretiyle, etrafı temizledik, bulaşıkları elde yıkadık, yorgunluk üstüne, yorgunluk yaşadık. Çok da üzüldük. Pazartesi günü, servise telefon ettim, Neyse ki hemen bir usta gönderdiler. Meğer bir conta sebebiyle bu işler başımıza gelmişti. Bazen, hafta sonları, aileler, piknik yerinde buluşuyorduk. Piknik yaptığımız yer, Amerikalıların Türkler ve İtalyanlar için buldukları ve düzenledikleri bir yerdi. Tuvaletler, Ocak yerleri, musluklar, masa etrafında banklar, vs her imkânı bulunan, ağaçlıklı, yeşil bir saha idi. Ayrıca isteyen kendi piknik eşyalarını (Portatif masa, sandalye, su kabı, plastik tabak, çatal, bıçak, kaşık. Yemek için plastik taşıma kapları vs. gibi) .getirebiliyordu. Plastik tabak ve çatal ve kaşıkların oluşu, hanımları, bulaşık yıkamak külfetinden kurtarıyordu. . Çünkü kullandıktan sonra çöpe atmak, işi kolaylaştırıyordu..
Bir ara, Amerikalıların, kendilerine özel piknik yerlerini de görme fırsatı bulmuştum. Vaktiyle, Türkler, İtalyanlar ve Yunanlılar da buradan istifade ediyor iken. , piknik yapanlar arasında, istenmeyen olaylar geçince, piknik yerlerini ayırmak zorunluluk olmuştu. Amerikalılara ait bu çok geniş sahada, her türlü sabit tesisler ve imkânlar vardı. Çimenlik golf sahalarına kadar her türlü spor sahaları yaratılmışdı.
Türk ve İtalyanlara ayrılmış olan piknik sahasından başka, değişik yerlerde de piknik yapma imkanı buluyorduk. Bilhassa, geldiğimizin ilk haftalarında, Abidin paşalar, biz, Bnb. Doğan Perk ve Bnb. mahir kütükler olmak üzere, Lego Patriya denen göl kenarına giderek piknik yapıyorduk. Burası hem ağaçlıklı, yeşil hem de göl kenarında idi. Göldeki balıklar, zaman, zaman sudan yükseklere fırlıyorlar, sonra tekrar suya dalıyorlardı. Böyle bir şeyi ilk defa görüyordum. Bu hususun, bu göle özel olduğunu söylüyorlardı. Bu göl kenarında çocuklar hayatlarından memnun, sere serpe oynuyorlardı. Bizler de hem temiz hava alıyor hem de birlikte piknik yapıp , dostlukları pekiştiriyorduk. Ayrıca büyük zevk duyuyorduk.. İkinci senelerini geçiren deneyimli arkadaşların gittiği değişik piknik yerleri de mevcuttu. Ama bu gibi yerler, tabii kırlardı ve her türlü imkânı, oraya gidenlerin yaratması gerekiyordu.
B. NATO GÖREVLERİ
NATO karargâhına, daha önceki tarihlerde, üç defa gelmiştim. Karargâh, Napolinin batısında, çok geniş bir sahayı kaplıyordu. Bu geniş sahada, Görevlilerin bulunduğu binalar hariç, büyüklü, küçüklü, değişik maksatlarla kullanılan pek çok bina vardı. Görevliler ne kadar çoksa, o kadar da arabaları mevcuttu. Temizlik işçine kadar, herkesin arabası vardı. Hem fiat marka cinco cento gibi küçük ve ucuz arabalar hem de pahalı büyük arabalar mevcuttu. Diğer taraftan benzin NATO görevlileri için indirimliydi. Dolayısıyla araba park yeri çok olduğu kadar,. Park yeri bulmak da o kadar zordu. Hele ilk aylarda park yeri bulup arabayı park etmek daha fazla zamanını alıyordu insanın.!
Bnb. Doğan Perk ki ikinci senesini geçiriyordu. Karargaha ilk geldiğim zaman, beni, önce, Abidin Paşanın yanına, sonra da İtalyan Generalinin odasına götürmüştü. Abidin Paşa biz Türklerin komutanı, İtalyan Generali de Lojistik Başkanıydı. Ben görev yönünden İtalyan generaline bağlıydım. Ayrıca benim bağlı olduğum Loj. Şube müdürü Yunanlı bir albaydı. Doğan Perk beni, Onunla da tanıştırdı. Kadro durumuna göre benim en yakın amirimdi. En sonra da çalışacağım odaya götürdü. Orada Amerikalı Bnb. Poul ve astsubay Joune vardı. Onlarla da tanıştırdı. En çok yaptığımız iş, Lojistik Başkanı adına yazışmalar yapmak, alt kademelere direktifler vermek, teftiş için NATO Birliklerine gitmek, ve tatbikatlara iştirak etmekti. Günlük yazışmalar yapıyor ve senede birkaç defa yapılan tatbikatlara katılıyordum , fakat Birliklerin teftişlerine, ki genellikle Türk, Yunanistan ve İtalyan birlikleri oluyordu, ben gitmiyordum. Benim yerime, Amerikalı Bnb. Poul'u gönderiyordum. NATO da yapılan Tatbikatlara ise, diğer personel meyanında, Bnb. Poul'ü de götürüyordum. Askerî otobüslerle tatbikat karargâhına gidiyorduk. Napoliden 80-100 km. uzaklıkta yer altında çalışıyorduk. Yeraltı karargahı, NATO fonundan yapılmış standart, her şeyiyle mükemmel bir yerdi. Her türlü ihtiyaç düşünülmüştü. Tatbikat boyunca orada kalıyorduk. NATO da kaldığım iki sene boyunca, Yunanlı Alb. ile bir veya iki defa muhatap olmuştum. Benim yerime evrak imzalatmam gerektiğinde Bnb. Poul'u gönderiyordum. Zaten Karamanlis Hükümeti, Kıbrıs harekâtından sonra, NATO dan çıktık, çıkacağız diye bir laf etmişti. Dolayısıyla, Yunan subayları işlemlere fazla karışmıyorlardı. Ama Yunanistan'a da dönmemişlerdi.
C. NAPOLİ ŞEHRİ
İtalyanın kuzeyi, ne kadar temiz ve zenginse, Güneyi de o kadar pis ve fakirdi. İtalyanın Güney tarafında olan Napoli şehri, sıralamada, üçüncü görünüyordu. Yerleşim yeri olarak, bir miktar düzlükten sonra, genellikle yamaçlar ve vadilerden oluşuyordu. Bizim İzmit şehrine benziyordu. Hem arazi yönünden, hem de deniz kenarında olması yönünden birbirlerine benziyorlardı. Fakat yapılar bakımından farklıydı. Bilhassa eski Napolinin, binaları, bir ki katlı, sokakları daracıktı. Öyle ki, iki ev arasında makaralarla hareket edebilen ipler geriliydi. Bu iplere çamaşır asıp, kurutuyorlardı. Her zaman için sokaklar arasında iplere asılan çamaşırları görmek mümkündü. Sanki, eski Napoli şehrinin sembolü durumundaydı. Çamaşırları bu şekilde asma hususu buraya özeldi. Napolinin, Kuzeye doğru yükselen tepelerinde ve vadilerinde yeni evler, bahçeler içinde villalar, geniş parklar vardı. Şehrin içi ise, muhtelif ikon ve heykellerle süslü kiliseler, meydanlarda heykeller sanki bir müze görüntüsü veriyordu. Sokakları pislik, bilhassa köpek pisliği içindeydi. Çöpler bidonlardan dışarı fırlıyordu. Çöpçüler nerdeyse her gün grevdeydi. Trafik ise Allahlıktı. Yollarda yayalar öncelikli idi. Bir kaza olduğu zaman suç sürücüde oluyordu. Kapkaç almış, yürümüştü. .Kadınların çantalarını kapıp kaçmak adet halini almıştı. Arabanın içinde unutulan herhangi bi şeyin, anında, yerinde yeller eserdi. Göz açıp, kapayıncaya kadar, çalınırdı. Bizimkilerin başına da benzer olaylar gelmişti. Ütğm. Tunanın kolundan çantasını yürütmüşler, Şadi Yarbayın hanımı Minenin Fiat-100 markalı cinco cento arabasının lastikleri, park yerindeyken hırsızlar tarafından çalınmıştı. Bir de hırsız pazarı denen yer vardı. Burada, her türlü avizeler, elektrikli aletler, yatak örtüler, vs. satılan dükkanlar vardı. Burada alışveriş yaparken çok dikkat etmek gerekiyordu. Aksi halde, gözle kaş arası, elindekini alıp kaçarlardı. Ayrıca Ateşçi kızlar, geceleri, alev , alev ateş yakar, muayyen yerlerde, müşteri beklerlerdi. Gündüz de öyle, ama soğuk olmadığı zamanlar ateş yoktu. Parklarda ise resmen, sevişirlerdi. İnsanlar onları görseler bile, görmezlikten gelirlerdi. Bütün bunlara mukabil, Napoliler sanatkar insanlardı. Renkli Sorrento sehpa takımları, seramikten yapılmış, resimli tabaklar, kül tablaları, çiçekler, vs. heykeller ve resim tabloları, insanın aklına ne gelirse!, Yaptıkları her şey birer sanat eseriydi.

10 Mart 2013 12-13 dakika 79 öyküsü var.
Yorumlar