Zorlu Dönemeçler-2-B5-9L-M

L. ERDEK KAMPI
Erdek'te, Hava Kuvvetlerine ait Dinlenme kampı olduğunu biliyordum. Bandırmaya Teftişe gittiğim zamanlar duymuştum. Yaz mevsimi için, Hava Kuvvetlerine, kamp talep formunu doldurup göndermiştim.
Kampa gitmeden ,Edindiğim bilgiye göre: Erdek, Helenistik çağlardan kalma, Kapıdağ yarım adasının uzantısında kurulan bir yerleşim yeriydi. 1339 yıllarında Süleyman paşa tarafından zapt edilmişti. Cumhuriyet tarihinde ise, İlk tatil yerlerinden biri olarak, deniz kenarında güzel, şirin bir kasaba haline gelmişti.. Denizi billur gibiydi, Bandırmaya 17 km. uzaklığı vardı. Etrafı bağlık, bahçelik, üzüm, incir, zeytin, dahil her türlü sebze yetişiyordu. Sahil boyu 12 km. uzunluğunda, plajlar ve pansiyonlar, çadırlı kamp yerleri bulunuyordu. Erdek'in tam karşısında Marmara adaları görünüyordu.
Hava Kuvvetlerinden Cevap, Haziran ayının 10 ncu günü geldi. Hazırlıklarımızı yaptık. Arabayla sirkeciye geçtik. Bandırmaya, feribot bileti alarak, vapura bindik. Araba, aşağıda, biz yukarıya çıktık. Modaları-Adaları seyrederek, Bandırmaya vardık. İskeleye çıktıktan sonra, Kampın yerini sordum. Tarif ettiler. Bandırma tarafına değil, sağa dönerek, körfezi takip ettik. Bağlar, bahçeler, yeşillikler derken Erdek yarım adasında kamp yerini bulduk. Önce Kara Kuvvetlerinin, sonra Hava Kuvvetlerinin kampı geliyordu. Hüviyetimi göstererek nizamiyeden içeri girdik. Yanımıza bir de asker katmışlardı. Arabayı park yerine bıraktıktan sonra, asker bizim odamızı gösterdi, Uzunlamasına iki katlı, üç-dört bina vardı. Neyse ki bizim oda ikinci kattaydı ve dolayısıyla görüşü daha fazlaydı. Eşyaları yerleştirdikten sonra, dinlenmek ve çay içmek üzere, deniz kenarına, kameriye altına gittik.
Çay içip biraz dinlendikten sonra, kampın içini şöyle bi dolaşıp etrafı tanımak istedik. Batı tarafında, Karacıların Dinlenme kampı vardı. Aradan kurumakta olan küçük bir dere yatağı, üzerinde de tahta bir köprü bulunuyordu.. İcabında insanlar iki tarafa geçip arkadaşlarıyla görüşebiliyorlardı. Deniz kenarında, biri generallere olmak üzere iki lokanta, Kameriyenin arkasında da gazino ile iki katlı idarî bina duruyordu. Batıya doğru ilerleyince Plaj ve kuzeyinde tabldot ve Mutfak görünüyordu. Biraz daha batıya ilerleyince Emekli subaylara ait özel kooperatif sitesi, biraz daha ilerleyince Hava Astsubaylarına ait dinlenme kampı bulunuyordu. İnsanlar geçebilsinler diye yaya yolu yapılmıştı. Batıda yüksek bir tepe olmasaydı, muhtemelen, Erdek kasabası buradan görülebilirdi.
Burada pek çok tanıdık insana rastladık. Bunlardan biri, Mürted'de benim ders çalışmama destek veren İkmal komutanım Hüseyin Dalkılıçtı. Emekli olmuş Eskişehir'e yerleşmişti. İkincisi, Taa Merzifon'dan beri tanıdığım Rafet Ergundu. Emekli olmuş Bursa'ya Çekirge semtine yerleşmişti. Eşi Sevim hanımı da tanıyorduk, Rafet Ergun, sevdiğim ve Rafet Aga diye hitap ettiğim samimi bir insandı. Üçüncüsü, Akademiden devre arkadaşım, Tümg. Sevinç Pınardı. Eşini ve iki kızını da tanıyorduk. Hele kızlarının birisi, annesinin kucağından hiç ayrılmazdı. Çocuk annesine öyle düşkündü. Şimdi THY da, hosteslik yapıyormuş. Sevinç Pınar paşa emekli olunca, özel bir Hava yolunda genel müdürlük yapıyormuş. Bizi akşam yemeğine davet ettiler. Kabul ettik. Gerçekten, sevdiğimiz insanlardı. Epeydir birbirimizi görmemiştik. Malum, yine benim general olmam varken istifa etmem baslıca konuydu. Halbuki olmuş bitmişti, söylenecek bir şey yoktu. Eşi de kaşıntıların şikayet edince deniz suyu iyi gelir düşüncesiyle buraya gelmişlerdi...Onların sayesinde generallere ait yemek salonunda görüşüp, yemek yiyebiliyorduk. Böylece yemek davetleri birkaç defa tekrarlanacaktı.
O gece oldukça yorulmuştuk. Bir de geç yatınca, hemen uykuya daldık. Ertesi günü ancak öğleye doğru denize girebildik. Yasemin denize girerken, genellikle tenha bir yer seçerdi. Yine öyle bir yer bulmuştuk. Anlaşılan denize gireceğimiz zaman hep buıraya gelecektik.
Etraf bağlık, bostanlıktı. Bir ara, Kampın büfesinde meşrubat alırken Gökçe Büyüker'i gördüm. Napoli'ye, toplantıya gittiğimde beni evlerinde misafir etmişlerdi, Woswos'u ondan almıştım. Hv.K.k.lığında aynı şubede çalışmıştık. O da benim gibi albay olur, olmaz istifa ile ayrılanlardandı. Onu gördüğüme çok sevinmiştim. Emekli olduktan sonra buraya yerleşmişti. Çünkü eşi Erdekliydi. Bağları, Bahçeleri vardı. Şimdi de Kampın biraz doğusundaki bağlarında kalıyorlardı. Orada yazlıkları vardı. Bizi yazlıklarına davet etti .Muhakkak geleceğimize dair söz verdik.
Bir gün tablodatta yemek yerken, Benden daha yaşlı, Kur.Kd. Alb Kemal beyi gördüm. Kendisi Eskişehir'de, Kuvvet Loj. Başkanı İdi. Özcan Alb. emekli olduktan sonra oraya tayin edilmişti. Hem eşlerimiz de birbirlerini tanıyorlardı. Meğer, Subay kampı ile Astsubay kampı arasındaki kooperatif evlerinden biri kendilerine aitmiş. Zaman, zaman yemek için buraya gelirlermiş. Artık Kemal Alb.larla da görüşür olmuştuk. Geceleri onlara gidiyor, onlar da bizim tarafa geliyorlardı. Muhabbetimiz devam ediyordu.
Bir gün de Erdek'e inmeye karar verdik. Kampa çok uzak değildi. İki km. civarındaydı. Kamptan sonraki tepeye çıkılıyor sonra, deniz seviyesine , aşağı doğru iniliyordu. Bağlar, bahçeler, bilhassa zeytin ağaçları arasından geçiliyordu. Tepeyi aşınca zaten kasaba görülüyordu. Küçük, turisttik bir kasabaydı. Çocuk parkıyla, sandalların beklediği iskelesiyle, şirin mağazaları ve Pazar yerleriyle, ki civardan gelen köylü kadınları, kendi yetiştirdikleri mahsulleri satıyorlardı, tam bir turisttik kasabaydı. Erdek'in Karşısında Marmara adası görünüyordu. Turistlere hitap ettiği için her ne arasan bulunuyordu. Eşim yazlık bir ayakkabı ile yazlık hasır bir çanta almıştı. Burasını çok sevmiştik. Herhalde buralarını görmek için, dinlenme kampına birkaç defa gelecektik.
Tanıdıklar çok olunca, Onlar bizi, biz de onları yemeğe davet ediyorduk. Nitekim Gökçelerin yazlığına gittik, orasını çok beğendik. Yazlıklarını istedikleri gibi döşemişlerdi. Geniş bahçe ve bağları vardı. Meyveler. Sebzeler yetiştiriyorlardı. Yemeğimizi dışarıda bahçede yemiştik. Tam ta denizin kenarında idi. İstedikleri gibi denize girme imkanları vardı. Gökçelerin tavsiyesine göre Gönen kaplıcalarına da gidip görmeliydik. Buradan 35 km. uzaktaymış..
Bir günümüzü de Gönen Kaplıcaları için ayırdık. Erdek körfezinin karşısında, Edincik kasabası görünüyordu. Orası da zeytini ve kuru soğanı ile ünlüydü. Orasını geçtikten sonra, yeşillikler arasından, Gönen kasabasına ulaştık. Kaplıcalar, oteller, Lokantalar, ve sokak çeşmelerinden akan sıcak sular ve çok güzel parkını gördük. Kaplıcalar kadın hasalıkları başta olmak üzere, her derde devaydı., Hasta turistler için şifa kaynağı olan bir yerdi.. Her türlü böbrek hastalıklarına, mide rahatsızlıklarına, romatizmaya iyi geliyordu. Otellerin ve pansiyonların içinde, Hastaların faydalanacağı havuzlar, hamamlar vardı. Bizzat havuzlara, hamamlara girmedik ama,. İyi ki de tavsiye etmişlerdi, Bu sayede bilmediğimiz, görmediğimiz yerleri görüp gezme imkânı bulmuştuk. Öğle yemeğini orada yedikten sonra, akşama doğru kampa dönmüştük.
Böylece 15 günlük süre zevkle gelip, geçmişti. Tekrar, takrar gelme ümidiyle, dostlarımıza veda ederek kamptan ayrıldık. Buraya muhakkak bir kaç defa gelmeliydik. Hava Kuvvetlerine müracaat etmek bizim, hangi devre, hangi sene kamp tahsis edecekleri de Hava Kuvvetlerinin takdirindeydi.
M..TEKRAR ANKARA
Damat, Deniz Kuvvetleri Karargâhına tayin olmuştu. Karargaha yakın lojmanlarda oturuyorlardı. Hem Gülşeni, hem Noyan'la Damadı özlemiştik, hem de Ankara'da oturan ahbaplarımızı görme isteğiyle üç Ekim 1981 tarihinde trenle Ankara'ya hareket ettik. Bu tren yolculuğumuz kaçıncıydı acaba? En çok acılı günlerle, sevinçli günleri hatırlıyordu insan. Acı gecemiz, İstanbul'dan Eskişehir'e, çocuklarından ilk defa ayrılıp, gözyaşı içinde, geldiğimiz geceydi. Bu defa ise, Gülşenleri göreceğiz diye sevinçli olduğumuz zamandı.
Sabahleyin Ankara garında trenden indikten sonra, bir taksiyle, lojmanlara gittik. Apartmanın birinci katında oturuyorlardı. Kapının ziline bastım. Gülşenin başı mutfağın camından göründü. Bülent de evdeymiş, hemen geldi, bavulları aldı, birkaç merdivenden yukarı çıktık. Henüz Noyan da okula gitmemişti. Sarılıp hasret giderdik. Hep beraber kahvaltı ettik. (Suat hanım, Bülent'in teyzesi rahmetli olmuştu) Kahvaltıdan sonra, Bülent karargâh'a, Noyan da okuluna gitti. Noyan artık orta okula gidiyordu.
Gülşen ile baş, başa kaldık, Gezdiğimiz, gördüğümüz yerler hakkında bilgiler verdik. Böylece, ana-kız muhabbete devam ettiler, hasret giderdiler..Mesaiden sonra eve gelen damat, (aldı eline sazı), konuşmayı çok seven bir insandı. Benzetmeleri olduğu kadar tarih bilgisi de fazlaydı. O konuştu, biz dinledik.
Nadire ablamlar daha köyden dönmemişlerdi. Muhtemelen, bağı bozmuşlar, pekmez kaynatıyorlardı.. Malum Ayten hanım-Kamil Alb. da İzmir delerdi. Lojmanlarda otururken tanıdığımız Mukaddes hanımla, Akay'da otururken komşumuz olan Nimet hanım vardı ziyaret edebileceğimiz.
Önce Nimet hanımı ziyarete gittik. Kızılay- Maltepe köprüsünün civarında oturuyordu. Halen mektuplaştığımız için adresi mevcuttu. Kocası Ekrem bey rahmetli olmuş, ablası da öyle. Nimet hanım yalnız yaşıyordu. Geleceğimizden haberi yoktu. Neyse ki, bizi karşısında görünce, sürpriz oldu ama, evde bulduğumuz için biz de memnun olmuştuk. Oturup saatlerce muhabbet ettik. Ne de olsa yaşlanmıştı. Ekrem beyin ilk evliliğinden iki çocuğu vardı, Çocuklar, evli barklı insanlardı. Ama Nimet hanımla ilgilenmeleri, arada bir yoklamaları bizi hem duygulandırmış, hem de sevindirmişti. Çünkü Nimet hanımın çocuğu yoktu. Ayrıca veda ederken de duygulanmıştık. Kim bilir bi daha ne zaman görüşebilecektik. Allah nasip edecek mi? Etmeyecek miydi? belli olmazdı ki!
Malatyalı Mukaddes hanımı ise, o kadar istememize rağmen görememiştik. İbrahim Astsubay çoktan rahmetli olmuştu. Üç kızı, bir oğlu vardı. Ali çok efendi bir çocuktu. Evlatlarının içinde en sessizi oydu. Daha önceleri mektuplaşırken, Biz dış göreve gittikten sonra haberleşme imkânı bulamamıştık. Şimdi ne yapıyorlardı acaba? Mukaddes hanımın efendiliğine hiç diyecek yoktu. Eşimle de çok iyi anlaşıyorlardı. Artık arabasız geldiğimizden midir? Nedir bir türlü Yenimahalle'ye gitmek nasip olmamıştı.
Sayılı günler çabuk geçmişti. Ankara ziyareti için 10 gün ayırmıştık. O da göz açıp, kapayıncaya kadar geçivermişti. Ayrıca İstanbul'da yapacağımız işlerimiz vardı. Çocukların hasretine doyamadan Kadıköy'e dönmüştük

22 Mart 2013 9-10 dakika 79 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar