Zorlu Dönemeçler-2-B8-1a-
SEKİZİNCİ BÖLÜM
1. YASEMİN
A. ÇOCUKLUĞU- GENÇLİĞİ
Her ne kadar Birinci Kitapta, daha teferruatlı anlattımsa da, Yaseminin çocukluğuna geçmeden önce, Dedesinden, babasından, anasından bahsetmem gerekiyor. Musa dede yelli köyünden İstanbul'a geliyor. Kadıköy-Selamiçeşme'de bir arazi bulup, bostan ekmeye başlıyor. Yelli Köyünden, halam Fatma ile evleniyor ve onu Selami çeşmeye getiriyor. İki oğlu, iki kızı oluyor. Bir müddet sonra halam ölüyor. Musa dede, en büyük oğlu Hilmi ölünce, diğer oğlu İsmail'i Müzika-ı-Hümayun'a (Askeri okul) veriyor. Büyük kızı Hatice'yi evlendiriyor, bostanda bir kulübe yaptırıp oraya yerleştiriyor. En küçük kızı Şükriye'yi de evlatlık veriyor. Oğlu İsmail, okuldan mezun olunca, bandoda, fülütcü olarak yerini alıyor. Birinci cihan ve Balkan harplerine iştirak ediyor. Osmanlı ordusu lâv edilince, İzmit'e gidiyor, Yeni bir bando birimi kuruyor ve bando şefi oluyor. Bu arada, Dürdane ile evleniyor, Yasemin doğuyor. Yaseminin annesi, hastalanıyor, salgın İspanyol gribinden rahmetli oluyor, Yasemini, anneannesi yanına alıyor. İstiklâl Savaşında, Yunanlılar İzmit'i işgal ediyor. Bir ihbar neticesi, İsmail, Yunanlılar tarafından, diğerleriyle birlikte esir alınıp, Pireye, oradan Atina'ya götürülüyor. Zafer kazanıldıktan sonra, Türkiye'ye iade ediliyor. Yine İzmit'de ticarete başlıyor. Bu arada ikinci evliliğini yapıyor. Sonra, Belediye Zabıta Amiri (müfettiş) oluyor. İkinci evliliğinden de iki oğlan, üç kız olmak üzere beş çocuk ve yaseminle beraber altı çocuğa sahip oluyor. Yasemini anneannesinin evinden kendi evine getiriyor.
Yaseminin ifadesine göre: Babasının evinde, ninesinin verdiği şefkatten yoksun kalıyor, Bidayette, övey annesi tarafından şiddet görüyor, sonra kardeşleri doğdukça, onlarla ilgileniyor. 13-14 yaşına gelinciye kadar, kardeşleriyle uğraşıyor. Bu arada, övey annesinden, dikiş, yemek gibi, hayatta gerekli olan bilgileri ediniyor. Titiz, temiz, fidan gibi körpe, bilhassa iri yeşil gözleriyle güzel, genç bir kız olarak meydana çıkıyor.
Apandisit ameliyatı sebebiyle, nekahet devresini, Kadıköy'de, Hatice halasının yanında geçiriyor. Bu sırada sigorta şirketinde çalışan halasının kızı Fatine, Şefini güya tesadüfen, getirip yasemini gösteriyor. Aydın bey de güya Yasemini beğeniyor. Erkekle kız arasında yirmi küsur yaş farkı olmasına, Yaseminin şiddetle karşı çıkmasına rağmen, Fatine hanım, dayısı ve yengesini evliliğe razı ediyor. Bu arada, anneanneye hiç söz düşmüyor. Netice de Yaseminin yaşı küçük olduğundan, iki sene nişanlı kalınıyor. Nihayet, Yaseminin yaşını iki yaş büyüttürüyorlar ve evlilik işi tamamlanıyor.
Yeni evliler, önce Aksaray'da, bilahare, baba evine Beykoz'a taşınıyorlar. Bu defa kayınvalidenin eziyetleri başlıyor. Çünkü kayın valide, Yasemini değil bir akraba kızını oğluna almak niyetinde bulunuyor. Eziyetler devam ediyor. öyle ki, oturak kullanan yaşlı kayınvalide, işini bitirince, oturağı, salonun ortasına dökecek kadar eziyet çektirmeye karar vermiş bulunuyor.. Hakâretleri, dövmeleri de cabası.!
Bir müddet sonra, Yasemin hamile kalıyor, ama Aydın bey, çocuğun doğmasını istemiyor. Netice de doktorun zoru ve ikna etmesiyle, çocuğun doğmasını kabul ediyor,.
İşte ben de 1941 yılı eylül ayında, İzmit'e geliyorum, dayım (halamın oğlu) ve yengemin beş çocukları (Yaseminle altı) olmasına rağmen, ilk okulun 4 ve 5 nci sınıflarını okutmak üzere, Dayımla- yengemle anlaşıp, beni yanlarına alıyorlar. 4ncü sınıftayken duvarda resmini, 5 nci sınıftayken de Yaseminin kendini, İzmit'e geldiği zaman, görüyorum. Askerî orta okula girmek maksadıyla rapor almak için, Haydarpaşa askerî hastanesine gittiğimde de Beykoz'a, gidiyor ve bir gece onlarda misafir kalıyorum.
Parasız yatılı imtihanlarını kazandıktan sonra, üç sene, Bilecikte okuyorum. Haydarpaşa lisesini okurken de yaz tatillerini, yasemin ablamlarda kalıp başka, başka yerlerde çalışarak geçiriyorum, Ayrıca yediğim yemeği hak edeyim diye, evde de çalışıyordum. kış için odun kırmak, bahçeye bakmak, pazara gitmek, temizlik ve bulaşığa yardım etmek gibi, dışarıda çalışıp harçlığımı elde ettiğim işler ise 18 ltd.lik yakıt tenekelerini depodan yakıt motorlarına taşıyarak, simitçi- poğaçacı gibi yiyecek dükkanında çalışarak, gemilerde puantörlük yaparak, yaz tatilini değerlendiriyorum. Yasemin, yukarda belirttiğim, bütün bu olumsuzluklara rağmen, Samahat hanım dahil üç arkadaşının desteğiyle, dayanma gücü buluyor..Tabii, olumsuzluklar bunlarla da bitmiyor. Yaz ayları gelince, Cumartesi günleri, ??yürüyüşe gidiyorum''diyerek evden çıkan kocasının, Polonez Köyüne gidip bir gece kalmasına, Pazar günleri eve dönmesine katlanıyor. Annesi ile karısı arasındaki münakaşada, karısına destek olması gerekirken ?'Ne haliniz varsa görün'' diyerek evden uzaklaşmasına, Yasemin hayret ediyor. Ailesi tarafından öyle yetiştirildiği için, evine bir ekmek dahî alıp getirmesini bilmiyor. Ayrıca, Yaseminin, yalvar, yakar, şirkette işe yerleştirttiği, (kocasının akrabası olan) Aytenin, ''Amcamla, Fatine hanımı, şirketteki odasında, öpüşürken gördüm'' demesi, olumsuzlukları hat sayfaya çıkarıyor. Buna rağmen, iki çocukla, övey anne ve baba evine dönmeyi onuruna yediremiyor.
Aslında enişte bey, yakışıklı, uzun boylu, Kendine aşırı düşkün, karakteri ise ağır ve sakin görünüşlü idi..
Bir gün Akbabadan dönerken, kabristana gelmeden, 100milik bir koşu yapmıştık. Ben köy çocuğu olarak onu geçmem lazımdı ama, yarışı baş başa bitirmiştik. Bacakları ince ve kuvvetliydi. Fakat yasemin ablamla karakterleri hiç uymuyordu.
Beykoz'da oturdukları ev, eski bir konaktı.( Birinci kitabımda teferruatlı olarak anlatmıştım). Konak zemin katıyla, Üç katlı sayılırdı. Eski ahşap yapılardandı. Camların çerçeveleri seyyar yapılmıştı. Çıkarılıp, fırça ile temizlemek kolay oluyordu. Zaten ikinci kattaki büyük salonun döşemesi ve camların çerçeveleri Ihlamur ağacından yapılmıştı. Ancak köpüklü su ile fırçalanırsa rengi kehribar sarısı gibi ve temiz olurdu. Her ne kadar temizlik için kadın gelse de Yasemin, bizzat temizliğe soyunurdu. İkinci kat ile üçüncü kat arasında, evin içinden çıkılan, iki taraflı ahşap merdiven vardı. Büyük taş mutfak, ikinci katta bulunuyordu. İkinci katın girişi, iki taraflı taş merdivenle ve sokak tarafındaydı .Ayrıca üçüncü kata bir giriş de bahçe tarafından yapılıyordu. Bahçe tarafındaki kapıdan, yine ahşap merdivenle, doğrudan üçüncü kata çıkılıyordu.
Son zamanlarda, ikinci kat kiraya verilmiş, üçüncü kat ise, uydurma bir mutfak yapılmıştı. Orası da daracıktı.
İkinci katta oturanlar, ekmek fırını işleten, Kastamonu'lu kalabalıkça bir aile idi. Yetişkin üç kız, bir oğlan, (Muzaffer) bir de evlatlık kızları (Ayşe) vardı.
Zemin katta ise, Yine Kocasının akrabaları oturuyordu. İhsan Dayı, iflas etmiş, beş çocuğu ile muhtaç duruma düşmüştü. Yaseminin teşvik ve zorlamasıyla, kayınvalide, akrabalarının zemin katında oturmasına müsaade etmişti. Yine Yaseminin zorlamasıyla, Kızları Ayten'e sigorta şirketinde iş bulunmuştu. Bu sebeple aile, Yasemin'e minnet duyuyordu. Yine bu sebepledir ki Ayten, Dayısı ile, Fatine hanımın öpüşmesini görünce, yengesine bildirmek mecburiyeti hissetmişti.
Haydarpaşa, lisesinde okurken, yaz tatilllerinin birinde, onlardayken, Yasemin ablam, bana, şöyle bir soru sormuştu. ?Yusuf bir sevgilin var mı? Nasıl bir kızla evlenmek istiyorsun?' Ben ise şöyle cevap vermiştim. ?'Senin gibi güzel, marifetli, titiz, temiz, iyi yemek yapan biri olsun isterim. Ayrıca, öyle birini bulup evlenirsem, sana gönderip, iyi yemekler yapması, seni her bakımdan örnek almasını isteyeceğim'' demiştim..
Yasemin, her bakımdan diğer kardeşlerinden farklıydı. Kendisi güzel olduğu kadar, karakter ve davranış bakımından değişikti. Çok hassas ve duygulu bir insandı. Bazen aşırı sinirli olduğuna da tanık olmuştum. Kafası kızdığı zaman hiç bir mazeret dinlemezdi. Napoli'de olduğu gibi, Bahariye Caddesinde de, alamam dediğim bir şey için arabayı durdurup inmiş, Feneryolu'ndaki evimize yaya olarak gitmeye kalkışmıştı. Peşinden takip ederek arabaya binmesi için zor ikna etmiştim Fakat sinirli halleri geçici oluyordu.
Yukarda bahsettiğim gibi, Yasemin, kocasından ayrılıp benimle evlendikten sonra, çok sevdiğimden, onun suyuna gitmeyi tercih etmiştim. Muvazzaflık süresince, nöbetler, teftişler, konferanslar hariç, hep birlikteydik. (Tabii birde, çocuklarına hasret kalıp, Kadıköy'e gittiği süre hariç). Hele emekli olduktan sonra, her nereye gittiysek, beraberdik. Temizlikte, mutfakta, her bakımdan yardımcısı bendim. Bu sebepten, onun kadar olmasa da, yemek yapmayı öğrenmiştim. Onunla birlikte oldukça, hiç sıkılmıyordum. Birlikte gülüyor, birlikte ağlıyorduk
. Sağlık yönünden de Migren baş ağrısı olmak üzere bazı sorunları vardı. Kadıköy Şifa hastanesinde, göğsünde habis olmayan küçük bir ur, Gölcük Donanma Hastanesinde jinekolojiden ameliyat olmuştu. Bu sırada duygulanmış, aşağıdaki şiiri yazmıştım.
, --
Y A K A R I Ş
Otuz sene dile kolay , bir yastığı paylaştık ,
Nice badireler atlattık , mutluluğa ulaştık .
Son bir sene içinde kader ağlarını ördü ,
Bunca insan içinde TÜMÖR seni mi gördü ?
Ameliyat dediler , saatler geçmez oldu ,
Endişe ve üzüntü yüreğimi doldurdu .
Doktorlara sormadan melül ,mahzun bakardım.
Defalarca TANRIYA şifa diye yakardım .
Zaman oldu seni, üzdüm , affını dilerim .
Gözyaşımı tutamaz mendil yetmez silerim .
Evimizde , her yerde birlikteyiz sanki ,
Sensiz nefes almak bana, öyle yavan ki .
Ben şimdi sensizim , dayanacak dalım yok ,
Bu dünyada yapayalnız , sevgilim yok ,yarim yok .
İsterim ki seninle ben de hemen öleyim ,
Hasret kalmam gül yüzüne , her an seni göreyim .
TANRI duymuş yakarışı , gönül sesimi ,
Anladım ki bağışlamış bana , güzel eşimi .
Açar , açmaz gülümsedi yeşil gözleri ,
Tutuşunca ellerimiz , ?şükür' oldu sözleri .
Zaman içinde, Yaseminin de, benim de kıskançlıklarımız olmuştu. Bildiğim kadarıyla, seven insan kıskanırdı. Bu sebeple, gerek İtalya'da, gerekse Türkiye'de kıskançlık duyguları yaşamıştık. Böyle duygularımızı, hem kendi adıma, hem de onun adına yazdığım şiirlerimle dile getirmiştim
KUŞKU
Ben mutlu oldum yıllarca , seni bilemem ,
Böyle güzel yılları , kolay , kolay silemem .
Senin derdin benimdi , gözyaşı döktük ,
Sarıldı kollar hasretle , sıcacık öptük .
Zaman oldu incittim , kâlbini kırdım ,
Senin için muamma , çözülmez sırdım .
Bilesin ki ömrümce sana bağlandım ,
Sende kuşku ve kuruntu , bense dağlandım .
İçime akıttım yıllarca , gizli yaşımı ,
Göğsüne koysaydım bu dertli başımı,
İstedim seninle paylaşmak sıcak aşımı .
Yazık ki kırmışım , can yoldaşımı .
Şiir bile yazamadım , kuşku ve baskıdan ,
Çiçek dahi koklayamam , bahçemde ki saksıdan .
Kişinin bilinmez hiç bir zaman , kişilik yapısı .
Hele , hele kapalıysa herkese , gönül kapısı .
Yıllar yılı silemedim , kâlbindeki kuşkuyu ,
Sadâkat vaadimi bozdun mu sandın ?
Sen zorlama kendini , TANRI bilir suçluyu !
Günaha girdimse MAHŞERDE , bil ki ben yandım .
Neden , kuşku , kuruntu , bir kere de hayra yor !
Seni sevmek kolay sanma , bence bir hayli zor .!
, Yüreğimi yakan ateş artık oldu şimdi kor ,
Duygularım ne âlemde , gel bir de bana sor !
K İ N A Y E -1.(09-09-993)
Bir damla göz yaşı dökme sakın arkamdan !
Ne acı çektirdin , bir , bir hatırla !
Teselli bulma dilerim , keder ve gâmdan,!
Kabir taşıma yazıver, birkaç satırla .
Son dileğim işte bu , getir yerine ,
Gömmeyin sakın beni , çok , çok derine .
Kendimi hissedeyim , yine de, sizlere yakın ,
Yinede ağlama istemem, ağlama sakın !
Tekrar MUZO'NUN hissine oldum tercüman ,
Karamsar olup söylerken bir kaç hoş kelâm ,
Duygusal yönü , benden de , çok yaman ,
Der ki ' elim kalem tutsa da ben yazamam'.!
KİNAYE-2
( MUZO'dan) 1996 Kadıköy
Yaşım yetmiş ise de , doksan gibiyim .
Mânevî yönden , hayli noksan gibiyim .
Bir mum gibi eriyor , sağlam bedenim .
Giymiş görür gibiyim sanki , beyaz kefenim .
Karamsar ettin beni kırk yıl boyunca ,
Terk etmiş gibisin sen , bana doyunca
Her ne kadar görünsen de bana çok yakın .
Bunun altında bir maksat olmasın sakın ?
MUZO'NUN hissine acep oldum mu tercüman ?
Öyle çekmiş ki benden , ? diyor ki ?' el-aman ? !
Nihayet yetmiş yaşına bastığı zaman ,
Çıkardı SULTAN'A yaraşır , katî bir ferman .
.