Zorlu Dönemeçler-2-B8-2-19mayıs-2005
2. GÜNLÜKLERİMDEN
Yasemin'in Alzheimer hastası olduğunu öğrendikten sonra günlük tutmaya başladım. İlk zamanlar, sanki normal hayatımız sürüyormuş gibi davrandım. Hem bizim evlilik hem de Gülcan'ın doğum yılı kutlamaları için Denizcilerin Fenerbahçe tesislerine giderek yemek yedik. Havalar ısınınca, birkaç defa Küçük Çamlıca'ya giderek, ağaçların gölgesinde, hem etrafın şahane manzarasını seyrettik. Hem de bir şeyler yiyip içtik.
Bir gün de Kız Kulesi karşısındaki, Havacıların lokaline gidip yemek yedik. Manzara şahaneydi. Tabii Gülcan ve görümcesiyle beraber. Yemekte hanımlar birer bardak da bira içmişlerdi. Güle eğlene yemek yedikten sonra, oturuyorduk ki Yasemin bir fenalık geçirdi. Hemen GATA Acil Servisine götürdük. Allahtan ki, 10-15 dakikalık muayene ve müdahaleden sonra sağlığı yerine geldi. Doktorlar Soğuk biradan olabilir demişlerdi. 07 aralık 2004 (İLK GÜNLÜK) Tuttuğum günlüklerin bazılarını (kayıtlarını) yazmaktan imtina ettim. Sebebine gelince: Aynı konuları, tatsızlıkları veya acıları tekrarlamak istemedim. Yukarda tarihi belirtilen günlüğe göre: Yasemin, kızı Gülcan'la konuştu. ((Daha doğrusu, telefon numaralarını hatırlamadığı için, telefonu bana çevirttiriyordu ) ??Size gelmek istiyoruz'' dedi.. Öğle yemeğinden sonra gitmeyi alışkanlık haline getirmiştik. Onlar da zaten, sabah kahvaltısını saat 1100 civarında yapmak alışkanlığı edinmişlerdi. Çünkü geç kalkıyorlardı. Size geleceğiz dediği zaman hayret ettim. Çünkü bir gün önce Fenerbahçedeki, Denizcilerin tesislerine gitmiştik. Yine de Yasemini kırmak istemedim. Giderken ?'Cuma pazarına uğrayıp kızıma bir şeyler alalım, nede olsa ilk defa gidiyoruz''dedi. Hayret etmekle beraber, neticede pazara uğrayıp, Acıbadem yoluna devam ettik. Bu defa, ?'Nereye gidiyorsun, yolu biliyor musun'' demez mi!? Gülcanların evinin önünde durduk. ?'Ne diye durdun, buradan kimi alacağız'' diyerek yukarı çıkmak istemedi. Buna rağmen zorlukla merdivenleri çıktık. Asansör yoktu. üçüncü katta oturuyorlardı. Dairenin kapısında Gülcan'ı görünce ?'Ben buraya gelmek istemiyordum ki!'' sözüne karşılık, Gülcan da görümcesi de şaşırdılar. Nerdeyse geri dönüyordu, İçeri girip oturunca, yavaş, yavaş normale dönmeye başladı.
O9 mayıs 2005 ( ANNELER GÜNÜ.)
Uzun zamandır yazamamıştım Anneler günü sebebiyle, Sabahtan telefon edenler oldu. Gülşen'le Bülent, Doğu Anadolu seyahatine çıkmışlardı. Gülşen Oradan telefon etti. Öğleden sonra Gülcan aradı, Komşu Nur hanımla bir yerlere gideceklermiş. Annesi, ''nereye?'' diye sorunca, ?'Bilmiyorum, anne'' Demiş. Yasemin endişelenmeye başladı. ?'Onları gidecekleri yere biz götürelim'' deyince, benim ağzımdan ?'hayır'' çıktı. Kıyameti kopardı. Söylemediği söz bırakmadı. Bana yaptığı iyilikleri saydı, döktü. Ağladı sızladı, ?Sen koca değilmişsin meğer! Sen lanetin biriymişsin, Beni sen bitirdin. Git bu evden. Bir daha da geri gelme, bana geçineceğim kadar para ver, ben kızımı yanıma alır, yaşarım. Nekadar cahilce bir iş yapmışım, kafamı taşa vursam nafile! Dünya'da sanki merhamet edeceğim insan yokmuş gibi! Süründürecek beni, maaşı kalmayacak, evin üstüne oturacak! Bana dostluk değil, düşmanlık beslemiş. Arabası var, maaşı var, Beni bizar edecek orospularla fink atacak.'' Diye söylendi durdu. Bir müddet sonra sakinledi. Ama ben hayır demekle, hem onu, hem de kendimi üzmüştüm. ?'Gel, cep telefonuyla arayalım, nereye gittilerse, gidip biz getirelim'' dedimse de akşama kadar konuşmadı benimle.
10.Mayıs 2005
Sabahları kahvaltı yaparken, bilhassa beyaz peyniri, gıdım, gıdım (Çok küçük parça) yemeğe başlamıştı. Halbuki eskiden böyle yapmazdı. ?Neden böyle az yiyorsun biraz daha büyük parça kessene' dediğimde, ve bunu zaman, zaman tekrarladığımda, ? bize böyle öğrettiler, katık yapmamı söylediler' diye cevap veriyordu. Anlaşılan . taa 1940, kıtlık yıllarını, ikinci cihan harbini hatırlıyordu. . Dün Doğu Anadolu gezisinden, Gülşen telefonla aramıştı. Maalesef, kızının telefon ettiğini unuttu. ??Gülşen aramadı'' diye tutturdu. Şimdi Gülcan yerine, Gülşen için senaryolar yazmaya başlamıştı. Dünkü hatayı işlememek için, ?'cepten arayalım'' dedim. Dedim ama, sanal konuşmacının sesini duydum. ?Telefonu kapalı daha sonra arayınız' diyerek. Teselli etmeye çalıştım.. Defalarca aradıysam da nafile. Saat 19.00 da tekrar aradım yine cevap alamadım. Kim bilir nerelerdeydi. Muhtemelen telefonun çekmediği yerlerde, veya otobüste, telefonu kapattırmışlardı. Artık sızlanışını, dikkatini başka yerlere çekerek gidermeye çalışıyordum. zaten, sonradan Gülşen ile konuşma isteğini unutmuştu bile!
11. Mayıs 2005
Yaz temizliğine başlamıştık. Daha doğrusu, bir plan dahilinde, ben başlamıştım. Evin temizliğini senelerdir beraber yapardık. Son zamanlarda ise, temizlikçi kadın tutmuştuk. Uzaktan geliyordu. Ayrıca iki tane de çocuğu vardı. Önce benim yapacağım işleri bitirmek istiyordum. Örneğin, bütün giysileri gar dolaplardan çıkaracak, balkona asıp havalandıracak, İki gar dolabın içlerini silecek ve yerleştirecektim. Bakalım Yasemin gibi yapabilecek miydim? Beş kapılı gar dolabın bir tarafında kışlıklar bir tarafında da yazlıklar olacaktı. Yatak odamızdaki gar dolabın içinde mevsim giysileri bulunacaktı. Misafir yatak odasındaki gar dolapta ise, mevsim dışı giysiler.
Öğleye kadar ancak bu işleri yapabildim. Çünkü Gülcanla konuşmuş, Ö.sonra oraya gidecektik.
abaya bindik, Dörtyolu geçerken ??Nereye gidiyoruz'' diye sormaz mı! ?'Gülcanlara gidiyoruz'' dediğimde, ? ? ne işimiz var Onlarda''? Ben, ?'sabahleyin telefon ettin ya, Gülcan da gelin demiş!'' ?'Benim haberim yok öyle bir şeyden, ben telefon etmedim'' dedi.
Aynı şeyleri Gülcan'a anlattığım zaman da aynı söylediğini tekrarladı. .. ?'Gülcan da telefon ettin ya anne, Hatta sizin için kek , kurabiye yaptım.'' Dedi. Oturmuş muhabbet ederken, bana hitaben ?'Haydi bizi Küçük Çamlıca'ya götür'' dedi. Ben de onu üzmemek için kabul ettim. Gülcan'la Görümcesi hemen hazırlandılar çıktık.
Küçük Çamlıca, Gülcanlara yakındı. Deniz manzaralı bir masa bulup oturduk. Gülcan'ın getirdiği kek ve kurabiyeleri, gazinodan çay ve meşrubat alarak yedik, iştik. Hepimiz de memnun kalmıştık. Yasemin de çok memnun olmuştu ki ''Tekrar gelelim'' dedi. Biraz da üşümüştü, saat 1800 e doğru kalktık. Gülcanları bırakıp evimize geldik.
14. Mayıs 2005
Salon çerçevelerinin boyaları yer, yer kabarmıştı. Onları spatula ile temizleyip, boyamaya karar verdim. Eşim kahvaltıdan sonra, her zamanki gibi, halsizliğim var diyerek koltuğa oturmuştu. Ben çalışmaya başladığımda uyuyordu. Bir ara gözlerini açtı. ?'Kalk, kalk, o işi bırak, eve girip, çıkan belli değil. Bizim yatakta da yatmışlardır. Ben o yatakta yatmam. Hemen, yorgan ve yatak çarşaflarını değiştirip, banyo yaparız, sonra çamaşır yıkarız'' dedi. Ben, ?' evde bizden başka kimse yok'' diye itiraz edecek gibi oldum ama sert tepki gösterdi. Mecburen kabul ettim. Çamaşır, banyo derken saat 1430 u buldu. Öğle yemeği yedik. Biraz dinlendikten sonra Gülcan'a telefon etti. ?'Geldik, evi temizliyoruz'' demez mi? Ona göre: Bu evi kiraladık, bir yerlerden taşındık ve evi temizledik.
Her zaman olduğu gibi, bu evi 1982 yılında satın aldığımızı, Bu dairenin bize ait olduğunu, hatta yarı hissesini kendisine verdiğimi, söylüyorum ve tapusunu getirip gösteriyorum. Hayretle bana bakıyor. Tam olarak da inanmıyor.
16. Mayıs .2005
Kahvaltıdan sonra cam önünde oturuyoruz. ?'Bu evde kaça oturuyoruz?'' dedi. ?'Evi kira ile tutmadık ki. Ev kendimize ait''. diye cevap verdim. Ve hikâyeyi tekrarlıyorum. ?'İyi ki almışsın! Parayı nereden buldun''? Diyor. Evveliyatını hiç hatırlamıyor.
Karşısında sabahtan akşama kadar oturayım istiyor. Devamlı konuşuyor. Bilhassa, Gülcan için çok üzülüyor. Gülcan'ın durumunun iyi olduğunu, gerekli desteği verdiğimizi söylüyorum. Fakat anlattıklarımı unutuyor ve üzülmeye devam ediyor.
Anneannesine ait evin, Dayısının vefatı üzerine kızlarına kaldığından, belki de evi, çaldıklarından, kendi üzerlerine geçirdiklerinden bahis ediyor. En çok sevdiği yeğeni olmasına rağmen, ortanca yeğenini baş belası olarak görüyor.
Uzun zaman sonra, ilk defa küçük balkona çıktı. Bir ara, ?'Buraya geldik, öbür evin kapısını iyi kilitlemedinse hırsızlar girer.''deyince, yine ev hikayesini anlatmak durumunda kaldım.
Bir ara balkondan içeri girdik. ?'Gülcan'a telefon edeceğim ama, çeviremiyorum ki, bir el telefonu olsa!'' diye yakındı. El telefonu dediği sabit telefonun seyyarıydı.
Salona girdik. Genellikle kapalı tuttuğu panjurları açtı. ?'İçimde bir sıkıntı var'' diyerek koltuğa oturdu. ?'Buraya nereden geldik? Dün beni bir eve götürdün, Küçük bir evdi. İki odalı mutfak banyo. Hatta orada banyo yaptım. Gece orada kaldık. Orayı satın aldığını, yarısını da benim üzerime yaptığını söyledin'' dedi. Yine ev hikayesini tekrarladım. Bu defa, ?sen, bana yalan söylüyorsun. Deli diye herkese yutturacaksın, sonra sefa süreceksin veya sokağa atacaksın. Beni buraya getirdin, maskaramı çıkardın. Beni buraya iyi bir maksatla getirmemişsin. Allahından bul, Allah belanı versin. Artık bu evden bir yere ayrılmıyorum. Senin gırtlağını sıkarım. Gücüm yetse seni pencereden dışarı atacağım. Sana niye yardım ettim. Cehenneme gitseydin! Peşinden geldiğim için ne kadar pişmanım! Apar, topar getirmen meğer maksatlıymış, Gülbin'i ne zaman gördün?'
-20 gün önce hastanede rastladık. Sen de vardın. Fizik tedavisine gidiyormuş.
-Ona anahtar da vermişsindir. Belki de içeri alıp sakladın. Beni öldüreceksiniz! İkiniz de serserisiniz! Ama ben Allaha sığınıyorum!'
Üzüntü ve stresten öyle bitkindi ki sokak kapısının kilitli olup, olmadığını kontrol ettikten sonra, yatak odasına gitti. Başını yastığa koyar, koymaz uyudu.
Bana göre, hastalığı, gün geçtikçe ciddileşiyordu. Dikkat ettim de, cevap verirsem veya gerçeği söylersem, tepkisi artıyor ve beni suçluyordu. ?'Beni bu hale sen getirdin'' diyordu.