Zorlu Dönemeçler-2-B8-20-8-2005-6-9-2005
20-8-2005
Bu gün Hasan dayısıyım. En büyük endişesi parasız ve desteksiz kalmak. Ayrıca evden çıkarılma korkusu da var. Sabahtan, akşama kadar ikna etmeye çalışıyorum.
Defalarca evin tapusunu gösteriyorum. Beş dakika sonra unutuyor. Baştan sona yaşam hikayemizi anlatıyorum. Evlenme cüzdanımızı, resimleri gösteriyorum. Okuyor, bakıyor, hayret ediyor. Biraz sonra, ?' O evde eşya kaldı mı?' Diyor.
Evde isimlerini bilmediği insanlar görüyor, ?'Nereye gitti bu insanlar'' diye söyleniyor. Bir ara evin eşyalarına baktı da , ?'Bunlar bizimkilere benziyor'' dedi. Gar dolapların içini gösterdim..''Bunların hepsi bizim'' dedim. ?'Bunları nasıl taşıdın? Kiminle taşıdın,? insan bi haber vermez mi? Beni adam yerine koyan yok''diye söylendi durdu.
25-8-2005
Sabahleyin kalktıktan sonra, ?Anneannem nereye gitti? Şimdi buradaydı. Tabii yaşlı kadına surat edersen, o da çeker gider'' Her tarafı aradı. Ve ??Ben şimdi onun evine mi gideyim? Sen beni götüreceksin! (Rahmetlinin evi ise, İzmit, yukarı pazarda)
İkna ederek, Fenerbahçe Ordu Evine, ilaç yazdırmaya gittik.
Dönüşte, evde, yaşlı bir kadın arıyor. Balkondan sokaklara bile baktı. Nerdeyse seslenecek.
Bir ara, ?'arabaya benzin alırsan parasını ben vereceğim'' dedi. Nereden icap ettiyse!
Akşam yemeğinde birileri var. Sofrayı terk edip gidiyorlar. Çok sinirleniyor. ?'Oğlan, kız, yaşlı kadın gitti!. Gitsinler ama haber versinler, yemek yediler mi? Yemediler mi onu da bilmiyorum?' Zehra bozuntusu da gitmiş.'' ?( Zehra dediği de, anneannesinin yeğeni, kendinin çocukluk arkadaşı)
Hele bi kimse yoktu deyiver, kıyamet koparıyor.
26-8-2005
Salı günü konuştuğumuz gibi, bu gün Ö.sonra Gülcan'lara gideceğiz.''Madem torunumun yaş günüymüş, bir hediye alalım''dedi. ?'Para vereceğim, istediğini alsın'' dedim. Yine kıyameti kopardı. Carrefour'a gittik, acıbadem kurabiyesi aldık. Ama yine de niyetim her zaman olduğu gibi, hem Onun, hem de kendim adına para vermekti.. Gülcan'lara gittik. Komşuları Nur hanım da vardı. Beni onlara ?'Hasan dayım'' diye tanıttı. (Halbuki böyle kalabalık toplantılarda, genellikle kocam diye tanıtıyordu) Herkes de şaşırdı. Hava çok sıcaktı, eve döndüğümüzde banyo yaptık. Allahtan ki şimdilik banyoya itiraz etmiyor.
Yatarken, doktor'un daha az yan etkisi olur tavsiyesine uyarak Saraquel veriyorum. Ama başlangıçtan bu yana ilaçlardan hep şüphe etmişimdir.
29-8-2005 pazar
Kahvaltıdan sonra, Aricept verdim. Halsizlik ve kâlp sıkışıklığından şikayet ediyor. Bu defa Dilaltı verdim. Biraz daha iyi.
Saat 1100 civarında, yatak odasına girdi. Bohçaları karıştırıyor, Bana çıkarıp mendil verdi. ?'Param yok ki daha fazlasını alayım' 'dedi. Ona göre İtalya'dan getirdiğimiz her şey, annaanesinin armağanı. Anneannesinin rahmetli olduğunu bir türlü kabul etmiyor. Hasan dayısı da, akrabası Cemal ağabeysi de öyle. halen onları sağ biliyor.
Saat 1400 civarında arkadaşı Perihan hanım geldi, Çok eski arkadaşlar, Perihan hanımlar, Yeldeğirmeninde, bahçe içinde, ahşap bir evde oturuyorlardı. İki oğlu var. Şimdi evli barklı insanlar. Yasemin ayrıldıktan sonra, çocuklarına yakın olmak maksadıyla, bir hafta-on gün Perihan hanımlarda kalmış. Biz evlendikten sonra da Perihan hanım Eskişehir'e misafir gelmişti.
Her misafir gibi Arkadaşını da güler yüzle karşıladı. ?'Bizim burada olduğumuzu nasıl öğrendin'' dedi. O da, ?'Kargalar söyledi'' diye eskiri yaptı. Ama bizim ki konuştukça, hasta olduğunu anladı. Ben de durumunu anlattım, çok üzüldü. Buna rağmen arkadaşı çok konuşkan bir kimse olduğundan, çene çalmaya devam etti.
Çay içerken, bizim bu evde, kirada oturduğumuzu söyleyince, arkadaşı ??Bu ev sizin, 23 yıldır burada, kendi evinizde oturuyorsunuz' dedi. Ben de tapuyu getirip gösterdim. ?'Unutma, artık ben şahidim, bu ev sizin''deyince pek memnun oldu. Saat 1800 de giderken yine ?'biz götürelim'' diye ısrar etti. Ama arkadaşı kabul etmedi. ?'100m. İlerde otobüs durağı var, bak otobüsleri görüyorsun, ona binip gideceğim'' deyince razı oldu.
Gece yatarken, Seraqual vermek istedim, almadı. Gülcan'a telefon ettim. O da telefonda ısrar etti ama yine almadı. ?'Ayrı yataklarda yatalım'' dedi. Ben de kabul ettim. ?'Sen yatak odamızda yat. Ben misafir yatak odasında yatarım'' dedim. Bilgisayar'ın başına geçtim. On Dakka sonra geldi. Ne de olsa 49 senelik alışkanlığı var. ?'Haydi gel, nasıl olsa yatak geniş, sen bir tarafta, ben bi tarafta, ağabey-kardeş gibi yatarız'' dedi ve ilave etti, ?'Sen benden büyüksün de mi?' Tabii ilaç almadığı için de doğru-dürüst uyuyamadı.
01-09-2005
Sabah kahvaltı sırasında, ?'Küçük çatalları alıp, Ankara'ya götüreceğim ?' dedi. ?'Ankara'da evimiz yok'' deyince duraksadı. Demek ki orada oturduğumuz günleri hatırlamıştı. Daha sonra, Birinci hikaye kitabımdan, köy yaşantımı okudum. Çok etkilendi, duygulandı. Üzüldü.
Öğle yemeği yerken, yeğenim Semiha'ya telefon ettim. Komşusuyla pazara inecek, bize de uğrayacakmış. Bu gün Gülcan'la Görümcesi de geleceğine göre, Yasemin, kalabalıktan memnun kalacaktı.
Önce Gülcanların komşusu Nur hanım, sonra Gülcanlar geldi. Nur hanım evden erken çıkmış, Gülcanlar ise, gelin- görümce ağır davranırlardı.. Sonradan da Semihalar geldiler. O kadar kalabalığı görünce, bizimki hayatından çok memnun görünüyor. Misafirlere ikram edilsin istiyor. Hemen, ?'Misafirlere çay yapalım, bir şeyler getir''diyor. Neyse, Semiha da yardım ediyor, Portatif sehpaların üzerinde, kek, kurabiye, sütlaç derken, muhabbete devam ediliyor. Arada bir unutkanlık hariç, fazla bir problem yaşamıyor
03-09-2005
. Para çantasını koyduğu yeri unutmuş, ara, ara! Bulamıyoruz. Meğer yatak odasındaki gar dolap yerine, misafir yatak odasındakine koymuş. Bazen gözlükleri, bazen tarakları, bazen de saatini tespihini bulamıyoruz Seyyar telefonu bulmak için ise ancak, sabit telefonu çaldırarak sesinin geldiği yerden tesbit edebiliyoruz. Her şeyi aramaktan yorgun düşüyoruz.
Biraz önce Hasan dayısı isem, biraz sonra Yusuf oluyorum. Bu gün bana, şöyle diyor: .''Benimle neden evlendin? Daha uygun biri yok muydu?''
Akşam yemeğinden sonra, ishal gibi olmuş, kilotuna kaçırmış. Tuvalette epey kaldı. Kilotunu değiştirdim. Yıkadım. Tuvaletten çıktıktan sonra genç bir kadını arıyor. Oturup, muhabbet etmiş ama şimdi veda etmeden gitmiş. Suçu bende buluyor. Tanımıyorum desem, kıyamet koparacak.
Bir ara, ?'yarın evime gitmek istiyorum'' dedi. ?'Bu ev ve eşyalar senin'' deyince, ?'Hep aynı şeyi söylüyorsun. Benim okula giden çocuklarım var, oradaki ev okula daha yakın, burası uzak''demez mi! Eşyalara şöyle bi baktı. ?'Bunları ben şimdi nasıl taşıyacağım? Param yok, pulum yok. Taşımaya versem aç kalırım. Kime sordunuz da, bunları buraya getirdiniz? İnsan bi sorar! İhtiyacım olduğunda, her seferinde, almak için buraya mı geleceğim? Geldiğime pişman oldum!''diye bar-bar bağırıyor. ?'Gülcan'a telefon edelim'' diyorum. İstemiyor, ?'Ben şimdi ona ne diyeceğim?''
?'Ben seninle mi kalacağım? Ben seninle kalmak istemiyorum! Kendimi yalnız hissediyorum''!
Saat 2130 da ilacını vermiştim. Cam önünde biraz uyukladı. Zorlukla kaldırıp yatırmak istedim, ?'soyunurken de yardım edeyim ?? dedim,. Kabul etmedi.
06-09-2005
Sabahtan, Bankaya gitmem gerekiyor. ?'Arabayla gidelim, yalnız kalma''diyorum. Halsiz, gelmek istemedi. Şimdi Saat 1000, bir saat içinde gelmişim. ?'Geç geldin'' diye kıyamet kopardı. Cam önüne oturduk, her ay başı olduğu gibi harçlığını verdim. ?'Sanki bana her ay harçlık veriyormuş gibi''diyerek, beni suçladı. Ben de çantasındaki paraları sayıverdim.300 lirası vardı.
Gülcan telefon etti. Saatçilere gideceklermiş, haber verdi. Bu defa yine Hasan dayısı oldum. Gülcan'a, ?'Dayı, yeğen oturuyoruz'' dedi. Devamlı konuştuğu konu, anneannesiydi. Her zaman tekrarladığı gibi, komşu balkonlarda, hatta bahçedeki ağaçlarda uyuyan insanlar olduğundan bahsetti. Oralarda kimseler yoktu ama halüsinasyon durumundaydı. Hava karardığı zamanlarda, Salı pazarının kenarındaki yoldan sağa dönen arabalar da Yasemin'e göre, birbirleriyle konuşuyorlardı. Yani sağa dönmeden önce, soldan gelen arabalara yol verirken frene bastıklarında, kırmızı fren lambaları, onu yanıltıyor, kendine bu yönde bir his veriyordu.
Banyoda, lav obanın üstünde ayna vardı. Bizim banyo, komşumuzun banyosuyla sırt, sırtaydı. Bizim aynamıza bakarken, kendini değil yabancı insanlar görüyorum derdi. Yabancı insanların bizi gözetlediği zehabına kapılırdı. Kaç defa aynayı kaldırıp, arada duvar olduğunu gösterdimse de tamamen inanmış görünmüyordu. Bu durum aylarca sürmüştü.
Diğer bir şikayeti de şöyleydi: Akşam olup cam önüne oturduğumuzda, haliyle salonun lambasını yakıyorduk. Antrede de, elbise askılığının üzerinde büyük bir ayna vardı. Salonun kapısı her zaman açık oluyor ve salonun ışığı, aynadan, komşu apartmanın camına aksediyordu. Yasemine göre işin boyutu farklıydı. Komşu apartmanın bize bakan bir dairesi, gizlice bizden bağlantıyla , elektrik almış, bedava kullanıyorlardı. Bu yüzden bizi zarara sokuyorlardı. Durumu ne kadar izah etsem olmaz desem de bana inanmak istemiyor, halüsinasyon görmeye devem ediyordu. Hep başka bir evden bahsediyor, buraya benzeyen, eşyaları, panjurları, hatta komşu apartmanları aynı olan bir evi anlatıyor. Bir ara, ?'Kızıma'a gidip, onunla yatacağım, ana, kız muhabbet ederiz''dedi. ?'Otuz küsur senedir onlara gece yatısına gitmedin. Yarın hastaneden sonra çaya gideriz'' deyince sesini çıkarmadı
Saat 2100de sertleşmeye, bana hakaret etmeye başladı. Onun bu hale gelmesine ben sebep oluyormuşum, kafasını karıştırıyormuşum. ?'Ben bu hale geldim, Allah seni daha beter etsin'' diye beddua ediyor. Yatarken de ?'O adamlar buraya gelmeyecekler mi?''diyor. ?'Hayır ?? deyince, ?'Oh! Hem o eve para ver, hem gidip otursunlar ne âlâ!''diyor. Ben de hiç sesimi çıkarmıyorum.
şiirkolikte yeniyim Yusuf Bey,
dün bu serinin tamamını tek tek okudum.
koca bir hayatı günbegün anlatıyorsunuz.Sade ve akıcı bir diliniz var. İçinde geçenlerle (hele son yazılanlarda) kah sevindim, kah üzüldüm. sabrınıza, anlayışınıza ve şefkatinize hayran oldum.
acınızı paylaşırım kardeşim.yaşananlara dayanmak hiç kolay değil.
emeğinizi ve kaleminizi kutlarım.
saygımla.