Zorlu Dönemeçler-2-B9-11-10-2008

11-10-2008 CUMARTESİ:
Saat sekiz civarında, kaşık ile biraz ılık su içirdim. Çok az beyaz peynire bal karıştırıp yedirmeye çalıştım. Ancak bitki çayı içirerek, iki tatlı kaşığı da karışımdan yedirebildim.
Bir ara, nasıl olsa, Gülşenler evde diye, sicim gibi yağmur altında, eczaneye gittim, birer şişe feelit ve Duphaluc şurup aldım. Kendime de grip aşısı yaptırdım. Halbuki geçen sene beraber yaptırmıştık.
Saat 11.00 e geliyordu. Gülşenin zoruyla, kanepeye uzandım ama, eşimin feryadından uyumak mümkün olmadı.
Gülşen annesine, biraz, pirinç-kırmızı mercimek çorbası ısıtıp yedirmeye çalışıyordu ki onun anormal titrediğini gördüm. Bülent'e bu durumun daha önceki hareketlerine benzemediğini söyleyerek ateşini ölçtüm. 39 dereceydi. Abaca yanlış mı ölçtüm? Diyerek, tekrar ölçtüm. İkinci defa ölçtüğümde 39.2 dereceydi. Hemen Dr. Deniz beyi cepten aradım. Fakat ulaşamadım.
Bu sefer, Bülent, Kardeşi Barbaros'u aradı. Kayınvalidesinin durumunu anlattı. Doktor Barbaros üç çeşit ilaç yazdırmış. Novalgin damla, Augmantin Şurup, Novecef 0.5 lik iğne. Ayrıca hastaneye götürmeyin, gerek yok diye tekrarlamış..
Hemen, harekete geçtim, Önce üst katımızda bulunan Emekli hemşire Nurten hanıma uğradım. Maalesef ev de bulamadım. Benim yerime Gülşen eczaneye gitmişti. İlaçları alıp, geldi. . Önce Novaljin damlayı Sonra zorlukla Şurubu içirdik. Tam içirdik sayılmazdı ya!
Şu an saat 16.15 Yaseminin titremesi geçti. Dalgın yatıyor ve sık, sık da nefes alıyor. Bir ara yeşil gözlerini açtı bana bakıyor. ( Daha doğrusu, gözlerinin sabit baktığını daha sonra idrak edecektim)
Cam önünde düşünceli otururken,, Gülşen ?'Yusuf dayı, dün akşam hiç uyumamışsın, şu koltuğa otur da biraz kestir'' diye beni zorladı. Ben de koltuğa oturdum. Ama yaseminin sık, sık nefes alıp, verdiğini duyuyordum. Dalmışım. Aradan 10-15 Dakka ya geçti, ya geçmedi. Bir fısıltı ile uyandım. Gülşen'le Bülent, Yaseminin başındalardı. Yüreğim cız etti. Henüz kondurmak istemediğim şey başıma gelmişti. 53 YILLIK eşimin nefesi duyulmuyordu. Bülent ayna getirmiş, nefesini kontrol ediyorlardı.
Önce ağlayamadım, donup kalmıştım. Sonra gözlerimin baraj kapakları açılmış, yaşlar boşalmaya başlamıştı. Gülşen de ben de bir an şaşırmıştık. Aklıma, komşumuz Mine hanım geldi. 25 gün önce kocasını kanserden kaybetmişti. Ne de olsa tecrübesi vardı. Hemen ona koştuk. Mine hanım haberi duyunca, şoke oldu. Hemen geldi, Çenesini, beyaz bir tülbentle bağladı, ben de, ellerim titreyerek, yüreğim yanarak, ağzındaki protezi çıkardım. Üstüne, temiz, beyaz bir çarşaf sararak, balkona götürdük, Altına battaniyeler yaydık,
Gülşen hem ağlıyor, hem de ablasına ve gereken yerlere telefon ediyordu. Bülent ile Gülşen olmasaydı, ben ne yapabilecektim acaba!
Saat 18.00 civarında ev doldu. Gülcan, oğlu Engin, Metin, Hasan- Sevgi, Recai - Günay. , Taner, Mine hanım.......
Ağlasam da kahrolsam da her şey Allahtandı, önüne geçilemezdi. Din'i inançları olan benim gibi bir insanın bunu kabul etmesi gerekiyordu. Önümde yapılması gereken görevler vardı. Şimdi gerekeni yapma sırasıydı.
Cumartesi olduğu için, Belediye ve kabristan gibi yerlere telefonla ulaşsak bile, ancak Pazar günü için randevu verebiliyorlardı. Pazar günü, nöbeti, devir alanlar gerekli işlemleri yapacaklardı.
Mevtayı defnedecek yer konusunda, bidayette tereddüt içinde idik. Karacaahmet yakındı ama yer bulmak imkansızdı. Ümraniye gibi uzak yerlere götürmek, hiç içimize sinmiyordu. Defnetmeye kaç kişi gelecekti!. Aslında, Kendisini Emekli Subaylar derneğine üye yazdırmıştım. Her sene aidat ödemekteydim. Derneğin görevleri arasında, kabir yeri bulmak da vardı. Ama sonradan, bu görevden sarfınazar etmişlerdi.
Muhittin ağabeyimin vefatında, Köye götürmüştük. Ona yapılan dini görevler arasında, helva, gözleme yapıp bütün köylülere dağıtmak da vardı. Nadire ablamlarda, el birliği ile helva ve gözleme yapılırken, etkilenmiş, hoşuna gitmiş, öldüğüm zaman beni de buraya getirin diye vasiyet etmişti. Kabristanın köye yakın, yüksekte ve asırlık ağaçlarının olması da bunda rol oynamıştı. Fakat Alzheimer hastalığı sırasında, her şeyi unuttuğu gibi, bu vasiyetini de unutmuş, tekrar etmez olmuştu. Bu vasiyeti unutmasında, Bülent'in ?' ya hava şartları sebebiyle köye götürmemiz mümkün olmazsa ne yapacağız'' sözünün de dahli vardı. Bülent böyle söyleyince, Yaseminin cevabı,
?'Nereye isterseniz oraya gömün'' şeklinde olmuştu.
Bu durumu nazarı itibara alarak, Gülcan ve Gülşen ile, konuyu tekrar müzakere ettik. Netice de köye defnetmeye karar verdik. Orada dini görevler istendiği gibi yapılacaktı. Kalabalık köy halkı, namaz ve kabir'e defnedilişinde hazır bulunacaktı. En mühimmi, Kabristanın yanından gelip-geçen köylüler, bir an durup, bütün mevtalara fatiha okuyacaklardı.
Hasan köye, babasına telefon etti. Kabrin kazılmasını istedi. Ben de helva yapılmasını, gözleme yerine, zor olur gerekçesiyle, köy halkı için, Beypazarı'nda, kıymalı pide yaptırılmasını önerdim.
Karara bağlanması gereken başka bir konu da Mevtayı, nasıl, ne zaman ve hangi vasıtayla götürmemiz gerektiği idi. Kimi ?'Belediye ambulans veriyor'' dedi. Kimi de özel arabayla götürülmesini teklif etti. Bu arada Acıbadem hastanesinde bilgisayarcı olarak görev yapan torun Metin, servis şoförüne telefon ederek anlaştı. Şoför, servis arabası (Midibüs) ile, Pazar günü olduğu için, ücret karşılığı bizi köye götürecekti.
Pazar günü sabah saat sekizde buluşmak üzere, Hasan ile karar verdik. Yeğenim Hasanın kayınvalidesi de aynı hastalıktan rahmetli olmuş, köye götürmüşlerdi. Hem tecrübesi, hem de tanıdıkları vardı. Ayrıca her işe can-ı gönülden koşturan bir insandı.
12-10-2008 PAZAR (defin ve şirler)
Pazar sabahı, Bülent'le ben, yürüyerek (yakın olduğu için) belediye'ye gittik. Hasan bizi orada bekliyordu. Nöbetçi memurlar, sorgu-sual sonucu kayıt işlemlerini yaptılar, Yaseminin nüfus defterini aldılar, ?' biz gereken yerlere göndeririz'' dediler. Belediyenin doktoruna uğradık, Hasan mevtayı ambulansla aldırmak üzere Karacaahmet kabristanına gitti. Biz de doktorla eve geldik. Doktor mevtayı kontrol ettikten sonra ölüm raporunu verdi.
Evdeyken, hazırlıklarımızı yaptık. Kabristanda işlerimizi bitirdikten sonra doğrudan köye gitmeyi düşünüyorduk.
Cenaze arabası geldi. Komşuların da yardımıyla, cenazeyi arabaya koyduk, özel arabalarla konvoy halinde kabristana gittik.
Gülşen ile Gülcan annelerinin gaslanede yıkanmasına nezaret edeceklerdi. Biz de yol izni almak üzere beklemeye başladık. Cenazesi olan insanlar çoktu, kolay, kolay sıra gelmeyecekti. Herkes, işinin bir an önce bitirilmesini ve cenazelerini öğle namazına yetiştirmek istiyorlardı. Kabristan sorumluları, Güya bize de cenaze arabası verilmesi için Büyük Şehir belediyesi ilgilileriyle temas halinde idiler.
Netice yol iznini aldık ama, Büyükşehir Belediyesinden telefon edildiğine göre, cenaze arabasını ancak öğleden sonra verebileceklerdi. Biz ise köye, ikindi namazına yetiştirmek istiyorduk.
Özel tuttuğumuz servis şoförü bu durum karşısında bir teklifte bulundu. Mevtayı kefeniyle,, battaniyelere sararak, Midibüs'ün arka bagajına koyabilirdi. Zaten çocuk gibiydi (33kg) Arabanın bagajı da büyüktü. Hiçbir mahzuru yoktu. Yastıklarla sağı, solu desteklenebilirdi. Bu teklifi uygun bulduk. Bu sayede Bir müddet daha arabada, Yaseminle beraber olabilecektim. Köye gidecekler arasında, Taner'le Fevzi Tanerin arabasıyla gideceklerdi, Biz de Gülcan-Engin, Gülşen-Bülent, Sevgi-Hasan, derken bütün akrabalar midibüs'ü doldurduk. Günay ve Recai de yolda, Maltepeden bindiler, Gebze'ye kadar E-5 Kara yoluyla, sonra Otoyoldan devam ettik.
Hasan babasıyla devamlı temas halindeydi. Noyan ile Ece de yolu bilmedikleri için, Güdül sapağında bekleyeceklerdi. Biz arabadayken, gerek bana gerek Gülcan ile Gülşen'e taziye telefonları gelmekteydi Allah razı olsun Meral bile kaç defa taa, İsveç'ten beni ve Gülşenleri aramıştı. Çok hakikatli çıkmıştı. Çok duygulanmıştım.
Yolda, bir dinlenme tesisinde durmuş, Tost-çay, ayran gibi şeyler yiyip-içmiştik.. Güdül sapağına varmadan önce, kabrin kazılıp, hazırlandığını öğrendik. Güdül sapağında Noyan ile Ece bekliyorlardı. Ben ve Gülşenler arabadan indik, birbirimize sarıldık. Noyan rahmetlinin en çok sevdiği torunuydu. Çünkü onunla küçükten beri haşır neşir olmuştuk. Ece ile ikinci evliliğini yapacaktı. Ece'yi ilk defa görüyordum. Hayırlı olmasını diledikten sonra yola devam ettik..
İkindiden evvel köye ulaştık. Hoca ?'İkindi namazından önce cenaze Namazını kıldırabilirim'' dedi. Minareden anons yaptırdı. Biraz bekledikten sonra, bütün köylü geldi. Cenaze namazını büyük bir kalabalıkla kıldık. Herkes hakkını helâl etti. Köyde herkes Yasemini severdi. Benim hakkım da anamın sütü gibi helâldi.
Kabristan yolunda, yokuşu çıkarken, tabut gençlerin omuzlarındaydı. Yaşlılar bi tarafa, bazı gençler bile o yokuşu çıkarken zorlanıyordu. Hava, güneşli o kadar güzeldi ki..
Kabir ve destek ağaçları hazırdı. Kardeşim celal her şeyi ayarlamıştı. Kabir en güzel, yerde, köyün bağlarına bakıyordu. Manzara çok güzeldi.... Annemin ve yeğenim Celal'in, ki 30 yaşında kan kanserinden ölmüştü, kabirlerinin yanındaydı. Herkes kürek, kürek toprak atarken ben de üç kürek toprak .attım. Üç kişilik hoca gurubu kuran okurken, benim barajın kapakları yine açıldı. Göz yaşı içinde bütün ölmüşlerim için ayrıca yasin okudum.
Daha önce bahsettiğim gibi, kabristan, asırlık meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Yaseminin ayak ucunda da genç bir meşe fidanı vardı. Muhittin ağabeyimin kabri ise daha aşağılardaydı. Yaseminin kabrinin etrafında da Rahmetli babasının, amca oğulları, öğretmenim Hüseyin, Yusuf, Ömer kaya'lar yatıyorlardı. Muhtemelen babaannesi de burada yatıyordu.?
Kabirdeki görevimiz bitmişti. Köye dönünce, genç hoca ikindi namazını kıldırdı.. Sonra, Uzun masaların üzerine plastik tabaklar içinde, kıymalı pide, ayran ve un helvası dağıtıldı. Kadınlar bir tarafta, erkekler bir tarafta, plastik sandalyelere oturarak dağıtılanlar, yendi. Arzu eden bir veya ikişer tane pide yeme imkânı buldu. Gelemeyen için de evlere dağıtıldı.
Nadire ablam, dizleri rahatsız olduğu için zorlukla, köy odasının önüne gelmişti. Çok üzgündü. Yengesini çok severdi. Makbule ve Semiha'lar zaten köydelerdi. Yeğenim, Mehmet ile Eşi Emine Ankaradan gelmişlerdi. Helva yaparken, birbirine yardım etmişlerdi.
Çocukluk arkadaşlarım, İbrahim, sarı Mehmet, Niyazi, İbrahim'in kardeşleri de oradaydılar. Anlaşılan ben de eşimden dolayı, artık sık, sık köye gelecektim.
Bülent ile Gülşen, beni yalnız bırakmamak için İstanbul'a döneceklerdi. Semiha ile İsmail de köyde işlerini bitirmişler bizimle geleceklerdi. Onların hazırlanması için biraz bekleyecektik.
Nadire ablam , Makbule ve köyde kalanlarla da vedalaştıktan sonra, saat 1730 civarında yola çıktık. Ben ise kendim arabada fakat suskun, benliğim tamamen kabristanda idi. Yine kafamda, yüreğimde eşimle ilgili acı duygular vardı.Bu duygularla yaşayacaktım.
Saat 2300 civarında, herkesi teker, teker evlerine bıraktıktan sonra, nihayet bizim eve geldik. Biraz daha oturduktan sonra, kendi odalarımıza çekildik. Yatakta, Yaseminin tarafında, onun kokusunu duya, duya yattım. Ne kadar uyudum bilemiyorum.? Sabahleyin içimde bir sızı ile uyandım. Acaba, Gülşenler Ankara'ya dönünce yalnızlık duygusuyla nasıl yaşayacaktım!? Gerçi konuştuğumuza göre annesinin yedisini, onlar buradayken yapacaktık ama, ya sonra!
Yedinci Günü için, Söğütlü çeşme, vaizini getirdim. Yaseminin ruhu için evde, Kur'an ve Mevlüt okutturdum. Hocanın sesi çok güzeldi. Evde çok kalabalık vardı. Bütün akrabalar, apartmandan Mine hanım dahil pek çok komşu katılmıştı.
Dini görevler bununla da sınırlı değildi. Sırada. Kırk veya elli ikinci günleri, Eşimin seneyi devriyeleri ve kabrinin yapılması vardı. Ben sağ olduğun sürece, bu gibi, dinî görevlerimi yerine getirmeye kararlıydım.
Ayrıca Kendi, kendime bir söz vermiştim. Buna göre. Eşimle ilgili bütün masrafları ben yapacaktım. Kimsenin bir kuruş hakkı bana geçmemeliydi. Hiç bir şeyim yokken, Allah, Onun babasını ve kendini vesile ederek bu imkanı bana vermişti. Evin yarısını eşime vermiştim. Onu çocuklarıyla paylaşmalıydım. Eşimin artık duaya, kur'an okumaya ihtiyacı vardı. Hayatımın geri kalan devresinde, Sağlığım elverdiği müddetçe, namazlarda dua edecek.. Ayrıca, her gün 10 sayfa kur'an okumak suretiyle, defalarca hatim indirecektim. Öncelikle eşim olmak üzere, listeye koyacağım bütün akrabalarım ve dostlarımı bu dua ve kur'andan Allahın kabul etmesiyle, faydalandırmalıydım. Yaseminin hatırasıyla, ona olan duygularımla yalnız yaşamaya devam etmeliydim.
Çok yoğun olan duygularımı ifade etmek için, şiirler yazacaktım ama, yarım asrı geçen birlikteliğimizin duygularını ifade etmekte, kelimeleri bulmakta, zorlanacak, maalesef, arzu ettiğim kelimeleri tam olarak bulamayacaktım. Eşimin vefatı beni çok etkilemiş, derinden yaralamıştı. (Nitekim duygularımı, aşağıda başlıklarıyla yazdığım -22 adet şiirlerimle ifade etmiştim. Bunlardan ancak bir kaçını buraya yazmak istiyorum. (Diğerlerini, Arzu edilirse, aşağıdaki internet adresinden bulmak mümkün olacaktır)
(http://www.antoloji.com/yusuf_canturk) (Not: icap ederse Ctrl tuşuna basın)
1-Ardından// -2.Duygular Karışık//- 3. Duyusal Oldum//4.Hatıralar //5.Kabrini Yaptırdım//-6.Kara Bir Gün//-7. Kavuşmak//-8.Senin Gibisi
//9.Seyir Defterim//- 10. Şen şakrak//- 11.Yalnızım//12. Yardım Et//- 13 Yoldaşım//-14.Yaşarken

24 Nisan 2013 12-13 dakika 79 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    mekanı cennet olsun Üstad'ım..😅

    derin bağlılığınız ve sabrınız içinde sizi takdir ediyorum..

    saygımla