Acıya Boğazlanan Kurban
Dünyadan sıyrılıyor çocuklar
Çiçeklerin kanadığı anlaşılıyor şehrin ayak izlerinden
Kırlarımda çakal sesleri
Kasvet mahsul veriyor
Üzünç tarlalarında bayındır olan yüreğimde
Mağrur bakışları ile bize bakıyor dünya
Lakırtı halinde rüzgar ve zaman
Kanım
Çiçekleri besliyor
Yaram kabuk tutmuyor
Pıhtılaşmaya yanaşmıyor kan
Kimyasal yenilgi
Kim ısıtır artık beni
Kim toplar beni yerden
Yerle bir oluşumumu tefsir edecek bir ayet var mı şimdi
Yani yeni bir cevaba soru işareti
Ergen bir acı büyümekte gövdemde
Düşlerim ağacın ve gecenin arasında bir perde
Suya ve rüzğara karşı dayanıklı ellerim
Bir kanat vuruşu gibi kartal
Kar tanesi kadar güzel
Benim rüzgar ile meselem
Sadece bir çocuğun uçan balonu değil
Yahut bir mumun sönmesi
Paltosuz bir babanın çaresizliği de değil
Biraz da içimde yanan gavur sevdamı yellemesi
Şimdi sen
Yaramın kabuklarında bir irin olarak yatmaktasın
İçimde kara yapraklar gibi açıyor acılar
Hazmedemedi beni dünya
Aşk ve ölüm yıprattı beni
Pişmanlık ve öfke
Yüreğim
Şahlanan atlar gibi doludizgin
Çelik yumruklarım bile olsa
Yiğitçe susmak yakışırdı bana
Ve ağlamak
Kim demiş kendi düşen ağlamaz
Dizlerin kanadıysa ağlamayı da bileceksin kalkmayı da
Ekmeği ve zeytini kutsayan Allah
Sana sırtını döner mi
Bin yıldır gece gibiyim
Acılar geçiyor kalbimin boru hatlarından
Kefenlere yatıyorum
İri bir zambak gibi yalnız, ıssız
Ölüleri
Mezarından çıkaran benim
Bana sorun geceyi
Yarılmadık yeri kalmadı yüreğimin
Firavun'ları öldürecek olan da benim
Denizlere asalar vuran Musa'lar da benim ellerim
İşte o benim
Denizlerin altında yatan bin yıllık mahkûm gemi
Güvertem yosunlar ve balıklar tarafında parsellenmiş
Bendedir aşkın dehası
Sende ise acının doruğu
Dünya
Sinsi bakışların ile evlendi gözlerim
Günaha davet eden de sendin
Günahsız da
Hem şerefli hem namussuz
Yoksa
Beni baştan çıkartmak için ne yapmışlar ki belden aşağı baktığım kadınlar
Günaha cüret eden o galiz iştahım
Geviş getiren bir domuz kadar çirkin
Gövdemde serseriler
Jiletler
Yanıklar
Aşk acıları
Ekmeğe sarar gibi hüznü katık yapıp yedim
Artık doydum
Beni mahvedecek olan aşk
Balıkçının oltasına koyduğu yem kadar yalan
Avcı, kuşu sevdiği kadar
Mavzerine de bir kuş kadar güzel bakar
Yarılsın gövdem
Vursun göğe o mağrur sevdam
Aşk acısı çekenlere
Hüzünle karıştırıp serpiştirsin beni dünya
Patlayan mayınlar, aşk ve ölümü barındırır
Ben
Öyle acılar içinde büyüdüm ki ölüme varamadım
Demirin verdiği o acıyla meşhur kılınan başım
Çocukları sevilmeyen şehirlerde benim yaşadığım bilinmesin
O onurlu çocuklarıdır ki dünyanın
Benim yiğitçe uçan güvercinlerimdir
Çünkü onlar ölünce
Ol bir şey ki,
Saçları gümüşten dişleri bakırdan bir anne
Vurur ellerini göğsüne
Bir kara haber gelince
Acı azaptan farklıdır
Celladıma söyleyin
Beni taşla denize atsın
Boğulmak bir nevi şehitlik ise
Belki o zaman affedilecek bir şey olur
Artık bildim
Ölmek üzere olan şey neydi bildim
Hangi anahtarlar hangi kapıları açtı
Bildim
Denizleri köpürten günahlarım
Beni azdıran heveslerim
Suçlara kabaran iştahım
Allah
Hesapta olmayan şeyler ile kaim
Boğazlanacak bir kurban varsa vallahi de benim
Ömer Altıntaş
Öyle iyi dizeler var ki şiirde. Şiirin bütünü üzerine tekrar çalışılabilir elbette. Asıl dikkat çeken şiirin tarzı, ve anlatı. Noktayı gösterip cümleyi anlatmak gibi, kökü çizip dalı resmetmek gibi. Tebrik ediyorum. Sevgiyle..