Ağıt...
Seninle ilkliğimizi kazıntılarla itiraf ettiğimiz,
O ağacın altındayım şimdi.
Göğün bağrı maviden yoksun ve kapkara.
Tarifsiz bir yağmur yağıyor,
Sanırım O'da sensizlikten yana.
Yıllardır uğramamıştım O ağaca,
Dikenler kaplamış her yanını ve beraberinde her anıyı.
İncitmeden avuçlarıma alıyorum O'nu her kaplayanı.
Kalsın diyorum dikende olsa avuçlarımda.
Hangi sevda dikensiz ki hasretler yurdunda.
Yorulmuşum kabalıktan imtina etmekten.
Yorulmuşum imtinalarda seni hayal etmekten.
Derken koşuyorum... Hüzün zamanlarında,
Yorulmuşluklarım karışıp gidiyor isyanlı sükutlara,
Tarifinden habersiz yağan o yağmurun damlalarında.
Bir çamur birikintisine diz çöküyorum.
Sessizlik kaftanından sıyrılarak,
Bağırıyorum feryat figan ve boynumu eğiyorum,
Diken dolu avucumu delercesine saplıyorum gönlüme,
Çekeceği ve çekineceği hiçbir acısına aldırmıyorum.
Kanayanlarına acılarım bulaşmış ellerimi açıyorum göğe,
Sesleniyorum; bir seslenişte binlerce sitemle.
Her sitem, mutluluğa dair ne yaşandığına seninle!
Unutmak için ne bekliyorsun ey yaralı gönlüm!
Kalıp dursun kanayan ellerin, sapladığın gönlünün içerisinde.
...............
Hükümsüz bir sevdanın,aşk sayılmayan zamanlarından,
Kurumaya yüz tutmuş tüm düşlerin suskunluğundan,
Ağlamaklı duran buğulu gözlerin taş duvarlarından,
Avuçlarındaki diken acıtır diye hiç dokunulamayan can-dan,
Ucu yakılmış kağıtlarda sevgiliye yazılan uzun bir ağıttır bu.
15/10/2008
16:10