Ağustos Böceği İncir Ağacı ve Nar
Rüzgarların suçu inan benim değil
nereden eserse oraya düşer saçlarımın teli
iğde dallarının rayihasını güz bebeleri sever
kokum oruçluydu uzun zamandır bu şehre
oysa memleketim incir ve zeytin kokardı geceleri
bir de nar ağacının altında düşlediğim yar
yatmaktan usanıp hani bir gayret
çamur deryaları gibi düştüğüm yollar var ya
onlar gibi değilse de beyaz kağıt kara kalemdi
uzun zamandır emeksiz armut piş ağzıma düş aşklarım
kumsalda uzanıversem kapatıp gözlerimi sonsuz
deniz kabukları batsa orama burama canıma sınırsız
kaldır başını bak bu ceviz değil incir ağacıdır
iyinin de iyisini bilirim şairim çünkü söz ustasıyım
ne düzlükte rahat ne rampada zorlanma atınca vitesi boşa
alı al olsa bu dünyanın moru mor yine de bir rüya görürüm zor
gözün alabildiği büyüklükte güne bakan tarlası çocukluğum
oradan buradan şuradan nereden bulursa işte oradan
didikleyen kargalara inat tek kelimelik tokattır zaman
en kalleşidir kainatın yerinde duramayan yıldızlar
dağın yamacında zeytin hamakta çocuk işte mutluluk
masada lorlu bal asmada üzüm karşımda iki gözüm
gülüyor halimize küçük havuzda kırmızı balıklar
çınar ağacını gören ev neye dokunsam bozan ben
gün batımına yaklaştı ömür küçülüyor iyice gözümde insancıklar
kaptırmış saçlarımı ellerine gidiyorum yollar bitmesin
iki yanımda iki cennet iki cehennem Tanrısı
ah be gülüm yürek dediğin denizden şaşmış bir simitlik çatı martısı
hangisine tövbe etsem darıltmadan bir ötekisini bilmem gari
iyilik kötülük hayır hasenat şöyle bir yana dursun
mangalda et koca tabakta karpuz bağrımı yakan gavur rakı
vur teline sazın şimdi her ayrılık bir başka kavuşmanın müjdecisi