Ah Bu Yaralarım
Olmalı dedim hep
dökülen parçalarımın üstüne basarak gidişinin
bir nedeni olmalı.
Yorgundu mevsim,
yağmur hep masallarda yağar sanırdım.
Ahh bu yaralarım,
Ahh bu çocuk yanım.
Darağacında ıslanırken kirpikleri,
nefesini keser mi takvimler insanın...
Masum değildi hiçbir şiir
üstelik üstü başı dağınıktı şarkıların.
Cevapsızken içimin çığlıkları
öpücükler çizerdim ıhlamur kokulu dudağına,
beyaz bir sayfada toplardım tüm öğütleri.
Bıçağı dayayıp boğazına hain sözcüklerin,
her defasında,
sesini dinlerdim göl suskunluklarının...
Kendini asardı kuşlar bulutlardan,
eksik cümleler doldururdu kimsesiz coğrafyaları.
Ararken suretimi aynalarda,
anlardım ki her giden ömürden sayılırdı.
Ki sen görmezdin sevgili,
ezgisi eksik sahilleri vardı tüm martıların...
Her sonbahar,
kurumuş gözyaşlarına benziyordu
ceplerimde çokça yaprak dökümleri
bir karış güneşteydi aklım.
Limanların kaderiyle oynayan deniz dipleri vardı,
ki bu Nuh'un tufana başkaldırışıydı.
Hayatın ayak sesleriydi içimin gelgitleri,
ve hiç,
geçmiyordu her yaranın ardına sığınışlarım...
O yaralar ki,
temize çekilmiş gözyaşlarıydı acılarımın.
Bir mum yakıp tüm unutulmuşluğuma,
şarkılar söylerdim yokluğuna.
Ben bu şehri,
hep senin uçurumundan aşağıya bırakırdım...
Ki ben,
bir keresinde gülüşüne rastlamıştım.
o gün bugündür,
hiç bitmedi kalp çarpıntılarım.
ve şimdi,
sorsalar bana gözlerinin rengini kadınım.
Ben her defasında,
sadece o güzel bakışlarını anlatırdım.
Kutlarım Mustafa bey güzel dizelerinizi ve seçkinizi