Alegorik Söz Dönümü

Arzu edilen bir yüz dönümüne düşen suskun tabanlar
Islak bir zemheri
Layıkıyla kendini kaybetmiş eski usûl bir virtüöz

Saman rengi gün doğumlarında kalmışız
Kollarımızda üşüyen geçmiş taneleri
Alevine kül olmuş birkaç sigara paketi
Orta Çağ filozoflarının skolâstik fikirleri
Ceplerimizde kırık aynalar
Parmak uçlarımızda yaban mersinleri
Göğüslerimizde kuruyan kan lekeleri

Köhne Kısa Cümleler Caddesi'nden hallice
Boğaz manzaralı intihar ilanları
Sokaklardaki bedenlerin üzerinde çıplak kadın figürleri
Astronomi müzesinden içeri dalan yavru yıldıza söylenen
Anadolu ninnileri.
Üzerimizde Auschwitz lekeleri
Üzerimizde ölüme âşık ateş ritüelleri
Üzerimizde bardaktan boşanırcasına mutsuzluk
bilinçli tercihlerimizin getirisi.

Avuç içlerimizde erimiş hayat çizgileri
Tırnak uçlarımızda tırmaladığımız nefes alma hayalleri
Cennetin kapısından geriye kalmış pirinç bir tokmak var başımız üzerinde
Saçlarımızda fahişe yatağından çıkma bir koku
Gözlerimizde kekeleyen bir çift çocuk
Sevgiyle olan felsefi tartışmalarımızda eski bir unutmuşluk
Biz, sonsuz sandığımız kurtuluştuk.
Bataklık gibi içine çeken bir geçmişin defolu ürünleri
Mutun imkânsızlığını Pamuk Prenses'in kulisinde öğrenmişliğimiz
Öyleyiz biz, böyleyiz.
Hem kadın hem de alayına adam!
Hemcinssiz bir çınar ağacının kanadından düşmeyiz.
Tuvalet köşesinde düşürülmüş, sonra orada büyümüş
Ve bir lanetin içine doğmuşuz.
Bir her gün okunan o bedduaların dart tahtası
Biz uzun şiirlerin kısa parmaklı şairleri
Biz kısacık hayatımızın tonluk ruhunu taşıyamayan iki beceriksiz.

Biz sadece sen ile bendik.
Biz aynı bedenin içinde
Aynı bebeğin beşiğinde
Aynı şafağın ıslak gözlerinde
Aynı umudun tek yönlü çemberinde.

07 Mayıs 2011 56 şiiri var.
Yorumlar (7)
  • şiirseldi haykırışın şair.

  • 14 yıl önce

    Finalde, her şeye rağmen sunulan umut ise bir çıkış kapısı gibi. Tebrik ve teşekkürlerim kaleme, şiire...

  • 14 yıl önce

    "Alegorik Söz Dönümü"

    Şairin şiir geçmişi için de bir dönüm, bir farklılık adeta. Zira, genellikle bireysel karamsarlıktan, acı geçmişinden, örtülü karanlığından topluma ulaşırken bu şiir tersine, somut toplumdan (ki şairin toplumu göze çarpacak şekilde evrensel) bireye doğru ilerliyor. Bir tümdengelim şeması.

    Hep aklıma gelen bir düşünce "Hilal Dikmen" isminin okuyucu açısından zor okunan şiirler verdiğidir. Bu iki noktadan kaynaklanır, birincisi kültürel birikim, zorlama olmadan zorlayıcı dizelere yer verilmesi, ikincisi Dikmen'in kalemini bir giyotin keskinliğinde, göğün karanlık tarafı kimliğinde kullanmasıdır. Yani çoğumuzun bildiği, görmezden, duymazdan gelmek istediğimizi bize gerek doğrudan, gerekse dolaylı olarak sunmasında yatar. Rahatsız edici bir diken üstündedir okuyucu ama şiir salt güzellik veya alacalı söz dizilerinden oluşmamalıdır. Zaten şairin de böyle bir derdi asla yoktur. Aşk bile derinlikli ruhsal buhranların dönüşümünü taşır. Dizeler arasına gizlenen insan öyküleri genellikle düşmüştür. Düşmüş fakat yenilmemiş. Bu da kalemin vazgeçmeme gizinde saklı gibidir. Auschwitz'i, Pamuk Prensesi ve Anadoluyu'da sanırım aynı potada nadir isimler birleştirebilirdi.

  • 14 yıl önce

    Sayın Çetin Örnek,

    Var olun efendim. Ben teşekkür ederim, kelimeleri anlayış biçiminize ve güzel yorumunuzla ayırdığınız vakte.

  • 14 yıl önce

    Sayın Hamz Okumuş,

    Teşekkür ederim öncelikle. TDK'nın şapka kullanımına ben de çok dikkat ederim, ismim "Hilâl" ne de olsa 🙂 Mazur görün, bu şiirde gözümden kaçmış ki çok nadir yaparım böyle hataları, hassas yanım ne de olsa.

    Skolâstik felsefe zaten bir kilise felsefesidir ve Orta Çağ'ın bir bölümünden itibaren tüm düşünceler bu felsefeyle çerçevelenir. Aziz Augustine, Plato ve Aristoteles'den sonra ciddi fikirler ortaya atan bir üçüncü filozof/din adamı olduğundan skolâstik demek pek doğru gelmedi bana, çünkü kendisi yeni yeni tanınan Hıristiyanlık üzerine bazı Neoplatocu fikirler sunmuştur.

    Auschwitz'in herkes tarafından gün gibi bilinmesini dilerdim; fakat haklısınız, dipnot olmalıydı. Dipnotla ilgili şöyle bir sıkıntım var benim, insanlar şiiri okurken gözleri o minik yıldızcığa takılsın istemiyorum. Çünkü bu öğreti içeren bir yazı değil, şiir bittikten sonra "bu da nesi?" diyerek biraz baktıklarında daha yararlı bir bilgi edinme yoluna gitmiş olurlar, benim fikrime göre.

    Bu şiiri, şiir diye sunmak istemezdim aslında, şiir formuna sokulunca çok dar, çok uzun olacaktı ve belli bir çıkış sunulabilecek bir ruh hali içerisinde yazmadığım için yine "son-suz" olacaktı.