Takvasız Kırılma
Paradise zifiri karanlıkta karanfil koparan
Ölü cesetler taburunu tutukluyor.
Mısır’da uyuyan bir peygamberin gölgesi
Vuruyor tutuklulara.
Tutuklama kararı
Kalp kapakçıklarımızı
Demir parmak arkası dövüyor.
İçimizde yüzlerce jilette bandığımız
Darbeli çocukluğumuza
Binlerce kurşun sıkıyor
Camdan aşağı kalkan c e s e t dönüşüm takvası.
Kristal içlerinde
Taşlaşmış anıtlarının çocuksu içleriyle
Şafak vaktinde kalkıp yürüyüşe çıkıyorum
S i z s i z.
Gözümden geçen bir tütünü kovalıyor
Gün soyumu karıncalar.
İyice ayakkabılarımın içine sığınıyor
Ellerimin avlusunda biriken
Duman altı bulutları.
Akciğerlerimin yanmasını üflüyorum
Enzimimin mezarından.
Üfürüğümden yükselen gözyaşlarım
Kalpsiz tabutuma
Çapraz bir şekilde düştüklerinde
Ölüm çizgisini geçiyorum.
Cilt caddelerinin annesini ağlatarak
Göz kapaklarımın kontrolsüz hızıyla
Takvanın hız merasimde duruyor
Yaş krizlerim.
Onun elinden tutup
Soğuk trafo kavşağında bekliyorum.
Önümden atlı bir seyir defteri geçiyor.
Ağzının ortasında bir geyiği okuyor dudakları.
Kirpiklerimin üstünde takvaya yalvarıyorum.
Ağzımda kalbimi sımsıkı tutarken
Ölmekten korkmuyorum.
Kalp şalterimin intiharına anahtar çeviriyor
Ekmek toplamaya çıkan
Gevşek ağızlı sokak köşesi kovalayıcıları.
Ruhsuzca dönerek besleniyorlar.
Ağızlarını usturaya vurduğumda
Anarşist bir kırılım yaşıyorum
Ekmek vaazlarının t e k k e l e r i n d e.
Alsancak'ta bir deli kafayı kovalarken
Hira'nın tam ortasına düşüyorum.
F'nin yüreği orada çıplak kalıyor.
Üstüne toprak atıyorum.
Yeşilleniyor çıplaklığı.
Gece saçlı arabi kadınların içinden
Onu asılıp çıkarıyorum kendime.
Ölmekten korkmuyorum.
Nüfussuz özgürlüklerimizde
Haykırıyorum.
Göğü uçuran Paradise’a.
Biz üç kişiydik ben F’ ve Benji.
Annelerimizin rahimlerinde çalındığımızda
Benji Kudüs’ü yiyordu
F’ Soraya’yı
Ben hem Kudüs’ü hem Soraya’yı
Katlediyordum.
Camdan yukarı doğru kırılıyor
Kalplerimizin ince fay hatları.
Sırat saçlarımızda j i l e t gibi keskin kalelerimizi
Sığ su ceplerimizde tuttuk.
Yedi asır önce gökyüzünü üzerimize çivilediler.
Uçtuk ve kuş olduk.
İsa'nın çivi sesleri kalplerimizi aminlediğinde
Sesin perdesinde değildik.
Kırılmada bir hayat ölür, kedersiz.
Bir yastığın içi ölümü öper.
Orada
Sanki kalplerimiz kurşunlar arasında atıyormuş
Gibi bir şeyler oluyor.
Toprağın altında sıkışıp üşüyoruz.
Tüm yetim öksüz silahlar alev alıyor.
Alevlerin fay girişleri
Kalbimizden öptüklerinde
Çoklu kırılma mezarlarımıza yatırılıyoruz.
Ölü ceplerimizi yıkıyor toprak üstü ruhu.
Ölüp sığamıyoruz
Çocuksu yüzlerimizin üzerinde açan
Ruhullah mahremiyetlerimizin takvasına.
Anarşist bi kırılmanın
Takvası ve kalbi y o k diyorum Paradise‘a.
Hiç kendimize ağlayamadığımızda
Açıktık!
Paradise’sın kalbini kemiriyor;
Ölü ç o c u k
Doğuran a n n e suların hacıları!
03’04’ekimısırığı
Octr 28’gölgeelbise
D i k i ş i
ölümgeçişkapısı