Annem Babam ve Çocukları
Hayatımı değerli kılan anneme ve babama derin bir sevgi ve sonsuz bir saygıyla…
Geceleri yoksuluz
Sabahları -gün ışığında- çok daha yoksul…
Annem öğretmişti;
“El etek açmayalım…/ namerde muhtaç olmayalım” diye
Dört kardeş -saçlarımızda güneş, gözlerimizde deniz-
Acımızı dörde böler
Aramızda eşitçe pay ederdik yoksulluğu…
Babam; İstanbul’u mesken tutan
-Yakışıklı-hovarda-kabadayı-
Kendi âleminde dünyalar kurup dünyalar yıkan
Boşlukta kaybolan sesler ve yıldızlar kadar uzak
Ve fakat bir kavuşma anı ve bir nefes kadar sıcak ve yakın olan…
Babam; her gece saksımızda açan bir çiçek
Çok çook uzaklardan uzatıp uzatıp dudaklarını
Uykumuzda bizi hiç uyandırmadan öpen…
Annem; yalnız bir serçe
Yuvasına çalı çırpı toplayan
Telaşlı, ürkek ve yorgun
Kanatlarında dört mavi serçe
Dilinde tutuklu bir ses… Sesinde yarasına bastırdığı içli bir şarkı;
“Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun aman
Gördün güzelleri beni unuttun aman…”
Yoksuluz…
Soframızda siyah fakir ekmeği/ biraz da mısır
Tarladan lahana en karasından -sofrada milli yemeğimiz olan-
Bol kelem, bol pırasa -hiç haz etmediğim-
Biraz domates, sarımsak, biraz da yeşil soğan
Kahramanımız turşu -bol soğanla kavrulup imdadımıza koşan-
Çayımıza katık ucuz peynir
Azıcık zeytin -tembih edilmiş, tek ısırıkta asla yutulmayacak olan-
Biraz yoğurt, biraz ayran, biraz da kuyudan su -hepsi bu-
Rüyalarda muz…/ çikolata…/ rüyalarda tatlı bir sevinç…
Şu güzelim şarkıları, türküleri ve de şiirleri ve de kitapları
İsyankâr bir çığlık gibi dilimize katmayı
Ve dünyanın gelmiş geçmiş bütün dertlerini ve bütün kederlerini
Acılara çıraklık etmiş maharetli bir usta gibi sırtlanıp da taşımayı
Az da olsa gülmeyi/ kıt kanaat sevinmeyi
Annem öğretmişti;
“El etek açmayalım…/ namerde muhtaç olmayalım” diye
Beşe bölüp eşitçe pay ederdik aramızda;
Annem + bir kız kardeş + üç erkek kardeş = beş
Ve… Beş + Babam = altı eder;
Babam İstanbul’dan dönüp de gelirse eğer…
Çocuk yıllarım ve Mart 2020