Antalya'nın Mor Hüznü

Antalya'da Akdeniz'e bakıp
Türkü söylemek zor
Hatta yasaklıdır da.

Dalgası sörfle,
Güneşi tenle,
Kumu bedenle sezonluk evli.

Antalya, Bey Dağı'nı dağ olmaktan çıkarmış:
Ne ilaç beklenen tabip,
Ne gurbete giden yar, ne de turna umarsın.
Sanki hiç mahpusu ranzası yoktur.
Eşkıyaların yürek gögerten naraları erimiştir yakamozlarda.

Şaşmaya inat yine de,
Türkü çalan radyoları ve üstüne üstlük
Türkü barları da vardır Antalya'nın;
Kale İçi Kavrulan yürek içi olmasa da
Mızırdanıp durur Akdeniz Çiçek Pasajı'nda,
Fuat' ın Sivaslılığının yüzü suyu hürmetine

Balık rakıya,
Haa! bir de Almancaya akortlu
Saz yakışır olmuştur,
Kürt satıcıların aksak ritimli avazları işlenmiş.

Kesat işlere konmuş gayri resmi siesta;
Hanutçuların sesinde eskimiş bir hamaktır.
Korsan nağmeleri sızar sahilden,
Saklanıp sığınır falez süngerlerinin
Emin zulalarında.

Mabetlerinde sahipsiz zamanların,
Kadim kiracılarından gizlice çalınan
Lir sesi gelir, utangaç ve yabancı.

Anadilde yakılırken ve zamansızken türküler,
Antalya'da yaz utanıp kışın çıkan bir Türkçe;
Bir tek varoştaki narlı bahçelerde türkü duyulur,
Onlar da yedi nesildir küstür sahille.

Türküye benzeyen
Bir kaç kırık göbek ritmidir:
Olsa olsa esmer bir klarnet çığlığıdır vatansız.

Elde kalan bir Yörük türküsüdür:
Çaresiz seyreder Toroslar'ın ardından,
Musa Eroglu'nun göz içine baka baka.
Biraz da acımaklıdır oraya türkü taşıyan
Şükrü Erbaş'a.

09 Haziran 2010 41 şiiri var.
Beğenenler (1)
Yorumlar