Arrivederci Aşk
suskunluğumun San Marco meydanlarına
çapkın adamın kemik piposundan
bir kahkaha daha patlatırken yüzü maskeli kadın
kızıl tüylerinden bir duman
kanatlı yarasalarla uçuşuyordu şehre
kırılan bir çift siyah ökçenin sokağı arşınlayan sesi
Torre Dell'' Orogio'' da gözleri oyulmuş işçilerin
ruhumu kamçılayan çığlıkları
bir sızı bölük pörçük deltasında gönlümün
tarifi zor bir acı
tüm bedenime sinsice yayılan
kalemimin bulaşan mürekkebi
parmaklarımın gitar tutmayan uyuşukluğuna
reverans yapıyor
üzüm küfesi taşıyan Eylüle rağmen
Kasımın bu vaktinde
nehirde ıslık çalan rüzgarın
haydut yutmuş acımasızlığının
çehremde biçilen küfürleri ahulanır
ne işim vardı buralarda
kimdim ben
kaçtığım neydi
hakikat miydi hissettiklerim
yoksa hayatın bana lütfettiği
koca bir yanılsamaca mıydı susluğum
Aziz Marcus heykelinin o ağır kokusu
ve yüreğimi titreten beş kubbeli Bazilika'nın
San Marco'nun göbeğine düşen
altın yaldızlı kel göğüsleri
her saat başı beni delirten çanlarının
ruhumda yankılanan titreşimlerini vuruyor
inancımı sevdamı umutlarımı
her şeyimi kaybetmiş
ruhumdan arşın arşın sokağa boşalmış
her şeyimi kaybetmiş mağrur bakışlarımda
vurulmuş gibiydim
ah !En çok da seni kaybetmenin
havasızlığındaydım canım
Rodrigo'nun gitar konçertosunda parçalandıkça ahlarım
Kanalın dar geçitlerinde yalpalıyordu bulanık gönlüm
yırtılıyordu çığlıklarım
sustu mu yoksa bestesi bana dillerinin
söyle
bi habersiz ben buralarda
sen göndermedin bağlayıp ayağına
Poyraz'ın saçlarını bana
avuçlarımda ıslanmışken iki tel ağarmış saçın
Sustu mu söyle şarkıları bana dillerinin
Accademia Köprüsünün med cezirleri
beni aldatmaların sürrealist tablosuna
umut yoldum gün geceyi vururken
Leonardo Davinci'in kolları bacakları açık
adam tablosunda aldatırken
umut soldum son fırça darbesinden
ah !Canım bağlayıp Büyük Kanalın iki yakasına saçlarını
salıncak kurdum sevişmelerin
Ankara Garına
nefes aldığın en ücrasına coğrafyaların
nefes verdiğimce ayak bastığın diyarlarda
salınıp yer yer
dün gece aldanırken sen ah !
olur da bir gün sen de içersin diye
aşkın mavi sinelerinden beni kanattım
sevda damıttım kor kor
ah !Parelim bir inansam sevdiğine beni
ah! İnansam
lagünlerini içerdim ayarıp ayarıp Venedik'in
ahşap kokusu banar ıslak bakışlarında
taşardım sokağının kıyılarına
kirpiklerimden İstanbul sancılarıma süzerdim seni
binip mahşerin dört atlısına
Sultan Ahmet'e uçururdum şapkasını
Dük Sarayı'nın
yerlere çalardım kubbelerini Katedralin
şaşkınlığının bana
lagün lagün birikintilerini
elasında severdim
ah!Kanal boyunca sıralanmış saraylardan
Altın Evden çalardım güneşi
Daniella'ın bordo lobisinde
Türkün aparkatıyla
Spiritz Aperal içip içip ayarmayı anlatırdım
işmarını geçirirdim Dük Fernando'un cemalinden
ah!Dört duvar arasında buralarda
ah! Benim ak saçlı çocuğum
öylesi !Muhtaçken sana
küflü bir kasvete sıkışmış bir muhacirken
fethederdim Venedik'i
kavuşturmak için özgürlüğüne köleleri
dar koridorlardan denizin kucağına
ah! Ben Allah'ın Lazı
renk renk boyalarında çiçek açmış evlerinden
balkonlarından tepeme saçaklanan begonvillerinden
uçururdum güvercinlerini Kıbrıs'ın
uçururdum kuzum
verip nefesime sevda sevda kuşları
uçururdum Boğaz'ın
mavi eteklerine ak güvercinleri ve
basardım Ankara'yı ardın sıra
şimdi kürk yakamı biçen rüzgarın hışmıyla
dizlerine kadar ıslatırdım seni
sana öylesi! Acizken
ay ışığıyla tarardım ah!
Ahlar Köprüsü'nde
resmini çıkarıp öpüşürken hayalinle
ah! Bakıp bakıp gözlerine infaz edilmeden
ölümsüzlüğe demir atardım
biliyor musun üç gün boyunca
Gesi Bağlarını söyledim durdum
tüm şehre
hatta bir ara fena ağlamışım!
ah !Hazan yaprağım gondolcu 'gue tienes''
deyip
dokunmasaydı omzuma eğer
Venedik'te olduğumu hatırlamayacaktım!
koyuncuğumun beyaz trombositlerinde
salkımlanan tavşan ekmeğim
seyrelmiş gülüşlüm benim
bozdum yeminimi
tayfında heder olduğum
bir yudum, iki, üç...
Scalzi Köprüsünün altında
ürperen içime çektikçe kanyak şişesini
sonrasını s/ayamadım
sabahın yüzümü okşayan ilk ışınlarında
kaldığım odada buldum kendimi
boğazımda karanlık iki el
içimde o kahrolası sızı
dipsiz kuyuların rahminde kör kütük
bir gece
ve yanı başımda ıslanmış resmin
yüzünde ince çizgiler esmece uzun boylu
zayıf bir adamdı gondolcu
ama adamdı!
biliyor musun can!
Venedik'te Ciao Cara Come Stai' mırıldanırken onca insan
Gesi Bağlarını söylemek tam da benlikti
bir ara kıyamet kopuyor sandım
belden aşağısını hissetmiyordum bedenimin
meğer bir tonluk o kahrolası Malentino Çanı'nın
efkarıma bastıran gürültüsüne tutulmuş
ince bileklerim
ayakta kalma mücadelesinde
topuklu giyinme merakımdan
ilk defa pişmanlık duydum
sonra
Caaffe Florion'da andım durdum seni
nergis kokulum
elma şekerim
çekerken köpüklerini acı kahvemin
demlerimde arabesk bir söylem
sentetik yutmuş bir hiçliği kovarken acılarımdan
seni ah! Seni nasıl hissettim bilsen
onca içtikten sonra
bir ara
burnu çilli o kız gelmişti yanıma
elinde ki gülü uzattı gülümseyerek
alçakçaydı boyu
yıldız yıldızdı gözleri
ardıysa
koca bir boşluk...
o da benim gibi aşık mıydı ha ne dersin!
anlamış mıdır halimden...
Rialto köprüsünün gizlerinden
siyah kuğu misali süzülen gondolun
-ki Tüm gondolların siyah olduğunu
üç gün sonra fark ettim
meğer hep üç günlükmüş hayat
sahi! Neydi beni böylesi benden alan
haylazım
neydi !Onca mesafeye rağmen
seni böylesi sevmek
o daracık boğazlardan öylesi
esip geçen Kuğu Gölü balerinlerince
saçlarına yaldız atılmış nostaljisi guruptan
başka bir sızı dökülürken derinliklerime
seni böylesi sevdiren neydi sevgili
Şimdi sensiz
akşamın ıslak bakışlarının altında
savunmasız bir yavru gibidir bakışım
meydan ve ben
bomboştu her yan
meğerse Sağnak telaşıymış insanları
San Marco Meydanından boşaltan
Katedralin tüm haşmetiyle bana meydan okuyan
o dimdik kesitlerinden ürkerken
kahkahaya tutuldum deliler gibi
sırılsıklamdım tün varlığımla
dediler ki ondandır öfkesi Bazilika'nın!
ışık oyunlarına teslim olurken
San Marco'nun göbeği
ayda yıkanmış ruhum benden göçüp
sığınırken koyuncuğunun çimli huzuruna
valse tutuştu ak kuşlar
son gecesiydi Venedik'in
ve son sabahı sevdiğim
koynunda uyanışımın
meğer!
şairler yalnız olunca
daha iyi sevişiyorlarmış
ve anladımki
sevmek için yalnızlığı giyinmeliymiş ruh
şimdi sabahın
konferansına mı sövmeli!
Yoksa canına yandığımın berduş Sosyoloğuna mı?
'Ulan toparlan 'salon tıklım tıkış
hadi !Rol çal sevdadan
rol çal hayata en akademisinden
Ca Foscori de
bir Türkün çığlığında
Hadi!
bir medeniyetin körpe kavislerini
Kuzey Yıldızım toparlasın ışığında
Anadolu'dan filiz filiz fışkır
sonra
parlak çorapları kaçmış o genç kadının dudaklarını
öylesi emen o yaşlı adamı görünceye değin
Tren Garında öpüşen çiftlere baktım iç geçirerek
dümdüz sövmek meğer!
Ne kolaymış diye düşünürken
kenevir tohumlarına daldı bir ara kızın
Selanik göçmeni Kartallı arkadaş
'Türk(ü)sünüz galiba'' diye ilişti yanıma
nasıl yandı yanaklarımda utanç kızılcık kızılcık
ah! Nasıl bilsen
sonra güldük hayli
sarhoştum
kırk yıllık dost gibiydik ben anlattım
o dinledi
resmini gösterdim sonra ona
ne şanslı adammış dedi
hangi şanssa bizimkisi derken
geceden şişmiş gözlerimden
iki damla daha terk etti oracıkta beni
alnı öpülmemiş aklına şaştığımın Ak Gelini!
feleğin sillesinden gırtlağına kadar doymuş olacaktım ki
bir pizza yemek istedim de
yiyemedim yar!
anladım bu şehir de bana dar
debisi ağırdı artık kanyonlarımın
sabahın ilk ışıklarını arındırıp bakışlarımdan
şu ayyaş sensizliğimi sıkıştırdığım yüreğimin
tahta bavuluna
kâh şuh kâh keş!
erik dikenim
sana nazlı edalı
masum ağıtlar yakmak için
Ama en çok da ısırgan tohumum
yatıp durdum öylece vakitli vakitsiz hayalinle
ecnebi memleketlerinde sevap işlemek adına
tek taşımı 'La Senso Lido'' bıraktım
güneş açmadan ak yüzünü şafağın
denizin Ak Gelini olunca
Kuzeyin yollarına bir Venedik düştü!
Öncelikle Günün şiiri olma başarısını hak eden şiirini kutlarım gönülden.. Belgesel tadında Venediği gezdirdin, sevda yangınlarındadaki sevgilinin son ziyaretiyle..Müthiş bir vedalaşma sevgiliyle ve kendi taşıyamadığı o acı duygularla..Özgün imgeler ve tanımlarla bayıldım canım..Yüreğine kalemine kelamına sağlık..Tebrik ederim
Çok uzun soluklu bir Filiz Kalkışım Çolak şiiri. Çok etkileyici. Adım adım Venedik' i gezdim. Bir sevdanın sonlanış acısının gözyaşları damlamıştı dizelere. Onlara dokundum.Onlar da ruhuma... Bu kadar uzun olmasına karşın şiirin bütünlüğünün bozulmaması büyük başarıydı şiir ve edebiyat adına... Kutladım içtenlikle canım. Günün şiiri olmayı çokça hak etmişti bu güzel eserin.Sevgiler.👑
Güne düşen bu güzel şiiri ve şairimizi kutlarızud83eudd20ud83eudd20ud83eudd20
Sevgili Filiz,
Seni uzun süredir takip ediyorum. Sanma ki -yorum yazmadığım için- okumuyorum😙 Sendeki olağanüstü gelişimi izledikçe şiir adına mutlu oluyorum.
Upuzun bir şiirde aslında çok atılacak yer vardır😡 Ama bu defa bulamadım👍
Bu kadar uzun bir şiiri yazmak cesaret ister. Sanırım o cesaret Kuzeyde var😊
Hem şiir okudum hem de Venediği baştan sona gezdim. Mekanların şiir içinde yer alışları tek kelimeyle harika.
Ellerinde Şiir hamuru sürekli dem tutuyor.
Finale de bayıldım.
'yatıp durdum öylece vakitli vakitsiz hayalinle ecnebi memleketlerinde sevap işlemek adına tek taşımı 'La Senso Lido' bıraktım
güneş açmadan ak yüzünü şafağın denizin Ak Gelini olunca
Kuzeyin yollarına bir Venedik düştü!'
Kuzeyin yollarına bir Venedik Düşmesi çılgıncaydıud83cudfbb
(Artık çok üstlere çıkardığın çıtanın sorumluluğunu asla unutma.)
Kutluyorum Kuzeyin Kızı...
👑