Aşk Ölmüştür
bir hüzün şelalesinden
akıp gidiyor zaman
ne vakit yüzünü görsem oradayım
acıyla parkamın sol yanını
ciğerlerimden ayırıyor
sinsi mi sinsi bir rüzgar
sanıyorum ki üşümek
bir çağ atlamaktır
üşümek aşka düşmek gibi
uçurumlar bulmaktır
kitaplar saklanır mı deme
biz yakılan kitapların çocuklarıyız
üç paralık yavşakların
intikamlarının uğruna ölen
oysa her sevda zamanı
Atatürk bulvarından
sana doğru koşuyorum
içimde eskiyen her şey
yenileniyor birden
‘’ O çocuk ölmüş olamaz ‘’ diyorum
bilmiyorlar bu dünyayı
mutlak bir hüzünle göğüslerini kaybeden
anneler de olmalı yüzleri gülen
onlarla emzirdiğim umutlarımı
öldürenlere de söylüyorum
sevmek zamanı tükenmişse içinizde
kaleminizi kırmak için
kolladığınız bir ömrünüz yoktur artık
yoktur dili saçlarınızın kirpiklerinize dahi küsün
susun ve bu şehri terk edin
gidin ki ben de usul usul toplanıp
bırakayım şu yazma belasını
baş ucumda toplanan
sahibinden satılık bir yalnızlık gibi
irili ufaklı köpeklerden bir ordu
şimdi anıların yüzünde Ay
solgun bir adadır ancak
baktıkça allı morlu bulutlara
başım göğsüne güvey çünkü
alnım eski bir eşkıyanın izinde
çoktan vurulmuştur