Aşk Ölünce
kitap okur gibi öğrettiler bize aşkı,
birinin peşinden koşmak sandık
mutlulukla karıştırıp kırpıştırıp biraz
biz, aşkı yaşamak sandık.
masallara inandırıldık hep,
dikta ettiler bize aşkı
hayatın anlamı haline getirip
peşinden koşmaya zorlandık.
siz bunu zorunluluk gibi görmediniz hiç,
hiç hissetmediniz o duyguyu;
kitaplar okununuz,
filmler izlediniz,
şiirler dinlediniz,
kandırıldınız.
deliler gibi çarpan kalbiniz
size en büyük ihaneti etti,
gerçek sandınız.
geceler boyu uyumayıp, güneşe küstünüz
acı çekmeyi bi halt bilip.
sağda solda atıp tuttu bazılarınız,
içine atanlarınız da oldu
gizli köşelerde ağlarken,
küfrederken kadere,
sigarayı bir solukta söndürürken!
aşkı bir marifet sandınız.
korktunuz itiraf etmeye içinizdeki boşluğu,
görmesin kimse der gibi bir kabuk örüp
sonra en derinlere gömüp unutmak için,
kendi anlamsızlıklarınıza bir anlam yüklemek için,
bir sevgili aradınız sizi kucaklayacak,
öyle birisi ki uğruna ölebileceğiniz.
günün birinde o kabuğun kırılabileceği
hiç ama hiç aklınıza gelmedi.
kendini tanımazken daha
karşındakini tanıyabilirmiş gibi,
onu sevmeyi öğrenir gibi
içten içe kandırıp kendini;
"aşığım" demek!
sizin sözünüz olamaz bu,
inandırıldınız işte koca bir yalana!
dudaklarınızdan çıkarken,
kulaklarınız işitirken,
öyle tatlı geldi ki! anlamadınız.
aslında siz hiç aşık olmadınız!
inanıyormusunuz hala
hayatta hiçbir şeyi doğru yapamazken
doğru insan dediğiniz kişiyi bulmanın
bütün yanlışlarınızı örtpas edebileceğine?
ya da kan kustururken dünyaya
onun gözünde bir melek olmayı başarıp
susturabileceğinizi mi sanıyorsunuz,
içinizde yıllar yılı küçülttüğünüz masum çocuğu?
öyleyse ölün bir kez daha,
kabuğunuzun kırılacağı güne kadar,
ölüp ölüp dirilin!
siz daha yeterince ölmediniz.