Aşkın Deli Makamı
köşe başında adımlarım ses verince
mahallenin çocukları gülüşürdü
''deli'' derdi komşular arasında sessizce
sonra boynumu bükük geçip giderdim
çünkü çukurlarından fırlayıp gelen
gözyaşlarım olurdu o ara
ve her daim
sebebinin bilinmesini istemezdim
titreyen bedenimin soytarı oluşu bi köşeye
çocukların dilinde bitmeyen
o eskilerden kalma beste gibi
söylenen ''bak geliyor deli'' nakaratına alışmıştımda
yılların getirdiği o hikayenin
saklı kahramanı olarak gizliyordum
çünkü en iyi ben biliyordum
o anın kaldırılmaz yükünü
gece yarısın da
mürekkep dergahında yazılan
ve mührü sade bana vurulan
o kısacık cümlenin namesini
bir deli olmak değildi bu yüzden derdim
sadece her gün yaşanan o an
ve mahallelinin sesiyle bitişi
o anın öncesiydi, derdim
kimsesiz iki aşık olduğumuz günlerdi
birbirimizi seyre dalan suretlerimiz de
perdesiz pencerelerde ısınan odalar
ve o iki dilim kuru ekmeğe tat veren ellerindi
ki aşktı herşey
belki yokluktu gözün gördüğü
ama başkaydı hisselere sürülen
yaşandıkça da hiç bitmez dediğim
ama bir gece ekmeğime tat veren o ellerin
bana kuru dilimim gibi hayat sunarak
fikrin yoksunluğuna zuhur eden hasret ile
mahalleliye sessizce deli demesini öğretmişti
ve ne gariptir
perdesiz pencereler bile
sokağın en karanlık halini resmetmişti o an
bir buhranın bir matemin ev sahibi etmişti
yanı başıma gelişinin o haberci sesi
beklenmeyen ile beni delirterek
mazi denen doktora sevk etmişti
sonrasında yarım kalmış aklımla
beni mahallenin delisi
seni kimbilir kimin vuslatı edip
vakitleri böyle baki etmişti