Aşkvatan II
ölümün boğazını dişleriyle sıkan direniş
dokundu sol omzuma ,dön dedi
zamanın afyonlaştırdığı yokuştan
ki her gece ve gündüz çirkinleşerek içinde bir kaygının
kaybolmak isteyen içimde yine bendim
yüzünün izini sürdüm
yüzünün gölgesinin düştüğü eski antep evlerinde.
çözüldü gözlerimin ağı
uyandım
uyandım uykuya daldığını bilerek bir ceylanın
eridim ve ıslandım ışıldarken avcunun içinde
ki seni doğuran bulut mutluydu
rahminden avcuma düşerken benim
sonra bulutlar da geçip gitti
sonbahar,yağmurlar...
hiç yaşanmamış kadar taze
yüzyıllarca ağlanmış kadar eski bir keder
evime düştü, gökkuşağını oluştururken sesler.
ben anlamadan, tarih yüreğimde tekerrür etti
kelimeler acıtarak seni,
ve beni kanatarak aşk vatanımda
unutturmak istedi kayıtlarda
koşmak dediği gibi
... tek ve hür
ki -bu hasret bizim-’se
giden kim, yol nerde
saçların mesela
dökülüyor mu hala yüzüne
bir kurtarıcı beklerken yüreğim düştüğü cehennemde
dilimi sürüyorum özüne
sözü bu ya
bu cehennem (de) bizim
yanarak ve vazgeçmek zorunda kalarak bitiyor biten
ve böylece kapanıyor kapıları
-dünyanın-
çatı katına çivilerini
ellerimle çakıyorum delik deşik
(ki bu her yürekte aynı sancıdır)
şimdi ne bir yol
ne izi sürülecek bir yüz
aynada ses(iz)
yalnız
yalnı..
....
İlk önce şiirin başlığı cezbedecek insanı, bu şiirdeki gibi. Günün güzel geçsin Deniz. Şiir ile.
Hoş geldin Deniz şairim...
Hoş geldiniz yeniden şair özlemiştik şiirlerinizin soluğunu içtenlikle kutlarım