Aslan İle Kaplumbağa
Yeşillere bürünmüş güzel bir ormandayız
Güneş batmak üzere mevsimlerden yazdayız
Usul usul gelen var karşıki patikadan
Yara bere içinde inlemeler ardından
Gelen koca kraldır, pek te bezgin halleri
Vücudu yara bere dolaşıyor dilleri
Çok büyük bir savaştan çıkmış oldukça yorgun
Neredeyse düşecek yemiş büyükçe vurgun
Kaç hayvan birleşmişte krala asi olmuş
Dersleri vermiş ama ona olanlar olmuş
İnleyerek adeta gider iken inine
Duyduğu cılız sesle gelmiş birden kendine
Görünce tam sırası hem de fena yaralı
Bir daha denk gelir mi ormanların kralı?
'-Ne o sayın kralım halin pek perişandır
Nasıl oyun oynadın elin yüzün hep kandır?'
Kesmeden devam etmiş, lafları kinayeli
Eli beline atmış, sürmüş dalganın keyfi;
'-İlerde oynuyordu bizim minnoş çocuklar
Ah nereden bilirdim sana sataşacaklar!
Onlara mı takıldın, ne oldu sana böyle?
Tembih fayda etmemiş, çok mu dövdüler söyle?
Anlaşılan şakanın dozunu kaçırmışlar
Bir başkası yok gibi sabrını taşırmışlar...'
Sesini kesmiş hemen kral homurdanınca
Tam yanına varacak engel olmuş karınca..
Aslan yaralı başı yavaşça çevirerek;
'-Kimmiş bu densiz böyle çamları devirecek?'
Usulca döner amma, o ne? Bir de görsün?
Sesin geldiği yerde bir kaplumbağa dursun..
İçinde volkan patlar lâkin dışarı çıkmaz
Kan sızar ince ince, ses gırtlağa ulaşmaz
İnleyerek geçirir, mecal yokken dilinde
Artık dile düşmüştür, kanlı yaşlar gözünde
'-Bana bak kaplumbağa..' diye seslenir inler
Kaplumbağa alaylı '- Emret kralım..' söyler..
Kral derki ' ? Bilirim, öldürmez hiçbir yara
Söylediğin her bir söz, namıma çalar kara
Ölmezdim amma lâkin bundan beter yaradan
Öldürür beni bil ki, vurduğun dil aradan...'
Su akar mecraSından, boşlukları doldurur
Yara yüreği delmez, tek acı söz öldürür...
Yazmakla okumakla tükenmez dünya derdi
Çekmeyenler anlamaz, anlayansa gülerdi..
Yazdığım hikâyeden ders çıkarsın okuyan
Bildiğiyle yüreğe ince nakış dokuyan
Necati yazdı amma, kendi dersi alır mı?
Düştüğün anda yere bir tek dostun kalır mı?
07.01.2010
Ankara