Ay'sız Cinayet
Bu karanlıktan kaçış niye?
Gökyüzüne taht kurmuş Ayın esrik tadı
ne güzel yansıyor kalplerimize.
Güneşin miskin, fütursuz ışınları gibi
girmiyor ölü bedenlere.
Ben çığlıklarımı buluyorum o yansımada,
dolunayla aramıza sadece odamın camı ve
üzerinde birkaç silik leke beliriveriyor,
tadı tuzu oluyor arada gözlerimi alırken,
mahcup bakışlar arasında renkleriyle.
Gözlerim dalıyor bir süre, düşünüyorum şaşkın şaşkın
bu kavgalar niye?
Aşk parasız diye mi böyle elemli böyle acı
dikişler işliyor ruhumuza
ya da mutsuzluklar.. Belki her şeyimizi onlara borçluyuz,
sözcüklerin mimarisi, düşüncelerin eylemi, gözyaşlarımızın
vakur melodisi yanaklarımızdan süzülen.
Belki Ay'ın acısının umududur geceyi aydınlatan,
sokak aralarında şarap şişelerine aşk tutan aylakların,
dar sütunlar arasında pervasızca namusunu feragat eden
orospuların bilir bilmez hayatlarını.
Begonyaların toprağa kök salmış, güneşe kenetli bakışlarını sabah eden,
ve insanlara güneşi sevdiren
ve kuşlara uçmayı emreden
ve ölümleri yer altından gökyüzüne çıkaran
kim bilir?
Bu aynasızlar yolunda deniz kıyısına kök salan
bütün suçlarını yakamoza bağıran, bu içi kan ağlayan
dilsizlerin umududur belki ay
kim bilir?
Yine de sen Güneş'e hasret, karanlığa gem vurmuş
düşlerin umudunda umutsuzca umuda umutlanmış umutsuz vaka,
ölümün aydınlık yalancılığına tutulmuş sersem cinayet.
Kaç cinayet geçer içimizden adını koyamadığımız. Yine de umut...