Bir Martının Öğle Yemeği
Evlerinin önünü süpüren teyzelerde kalmadı
Sokakta oynayan çocuklarda
Hamur yapıp yapıştırdığımız Uçurtmalar rüzgara hasret
Dizleri kanamadan büyüyen ne anlar acıdan
Üstü başı toz içinde dizleri paramparça çocukluğu kaldıran tozlu raflara ben
Ağa yakalanmış hamsi gibi çırpınıyorum takanın güvertesinde
Boyum bir karışın üstünde
Masada meze olmadan binlik incir boğmasına
Tahta gagalı martı çaldı beni beş kilometre dubasında
Hiç yakışmayan bir ziyafet oldu cesedim kurda kuşa.
İşte ben böyle
Kendimden işe yaramayan
Hikayeler uyduruyorum her gece
Gören Platon zannediyor kır sakalımla kel başımla
Kimileri dilenci berduş zannediyor limanda
Bir domates bir salatalık 100 gram tahinle yaşam savaşı oysa benimkisi
Yaşamak en derin yaraların ardından mükafat gibi
Yaşamak engin mavi denizde rüzgara aç yelkenli olmak gibi
Ya da çıkan fırtınanın ardından beyazıyla koyu laciverti yaran bulutlar gibi
Yaşamak haysiyet işi
Yeşilin içinde...
Unutma!
Evlerinin önünü süpüren teyzeler de kalmadı
Sokakta oynayan çocuklar da
Hamur yapıp yapıştırdığımız Uçurtmalar rüzgara hasret
Ve sen
Hiç oyun oynamamış
Hiç uçurtma uçurmamış
Yere düşüp de dizleri hiç kanamamış sen
Ne anlarsın aşkının gelgitlerini
Gemim alabora olmuş benim
Yine de martı için iyi bir öğle yemeği cesedim.
İyi şiirler okuyoruz bu kalemden kutlarım Ufuk bey
Geminin küpeştesinden simit/gevrek uzattığımızda, elimize değmeden kapıp kaçan martılar, her mevsim varlar, hep olsunlar..! Kutlarım Ufuk Bey, güzeldi.
Tebrik ederim Ufuk Bey. Şık bir şiir. 🍀
Az mı uçurma uçurup,o martılara, şenlik havasında simit attık Bostancı sahilde:)
İyi bir şiir okudum
Kutlarım .