Bir Ressamın Portresi
gün yorgunluğuna karardı
silindi çizgileri çıkmaz sokağın
ağaçlar edilgen bahçelerde
sustu yeşil iğde kokusunda
evlerin yaşlı yüzlerine açan
o son akşam sefalarına bakıp
kustu paslanmış öfkesini ressam
vurdu keskin jiletini
kendine ve geceye
tutup yaraladı portresini an'ın
kan damladı kızıl sakallarına
tekinsiz kaldırımlara düştü ressam
ham meyvalardan bir natürmort çizimi
inadına eprimiş tenine dokundu rüzgarla
fırtına öncesi sessizliğe durdu sonra
soğuk nefesine buharlandı ressam
derme çatma çatıların erdemli duruşuna
şaşkın bakakaldı
dev aynasında dolaştı kızgın mavi gözleri
dumanlı bacalardan kıvrıla büküle yükselen
yarasa gölgeleriyle doldu içi
müzmin gecekondu öfkeleri kabardı göğsünde
korkuyla sökülüp gelen belirsizliği
taşıdı gecenin altın oranlı rahmine
ölümle yaşam arasındaki gelgitte
tedirgin pencerelere süzülerek baktı
perdelere vuran son karartısını aradı, durdu
ihanete uzanmış bir çift el
alacakaranlığa yürüdü
dehşetle birbirine karıştı ressamın duyguları
iyilik ve kötülüğün denklemini kurdu aklında
gövdesinde boy veren gühahlarının
kollarında buldu kendini
iblisle bir olup dokundu, çekinmeden
renklerden desenler yaparak kötülüğe
sonra, kendine kanadı pişmanlıkla
hüznüne sarktı estetik yanlarıyla ressam
kabusu oldu yaşadıkları
içindeki çapraz sorguda sustu dili
ay'a devretti en son gece nöbetini
işkence yıldızlarının parıltısında
volta attı sessizce ışıklar altında
güzel yüzlü düşlerinden sıyrıldı ressam
her zamanki gibi dalgın, düşünceli
başı yerde yürüdü caddede
tek göz evinin yolunu tuttu ressam.