Bir Ses Atsam
Saksıda tomurcuk olmayı bekledi
Ellerimde yıllarca boy atan hüzün
Gemileri kafese hapsetmek gibiydi gözyaşı
Annem kısaldı diyordu duman rengi otlara
Ben de ayyaş gün yağmurunu doğururken
bayıldı...
Karanlığın dişleri parladıkça yolculuklarda
Her otobüsten bir duvar indi ölüme
Anılar belini doğrulttukça yıkımın
Küçücük kaldı insanlar
Ki
Bir çocuğun dudaklarına nasıl atarım hüzün
Eski bir şeyler var karıncaların ağzında
Sessizce sürüklenen
Yalnızlıktan bahsediyor kent
Gecenin boğazında
Ağaçların fısıltısında gezinen ay
Pencerelere gökyüzünü asmıyor
Gitgide donuyor sabahların kanadında kelebekler
İçimizde küçülen ışığı görüyorum
Düşlediğim gülleri
Nasıl da masum yatıyor
Bir romanın yanık sayfasında
Geceye uyanan tarlalarda sakalları adamların
Unutulan parçalara dahil
Bu yüzden bıçak yarığı kimsesizlik bağırıyor trenlerden
Tutabilsem pıhtılaşmış saatleri
Cebine koyacağım zamanın
Sessizlik yalıyor güneşi
Güneşi yukarıdaki kıyılar
Birbirine giriyor kökler siyah aynalarda
Dans ediyor yalnızlık dalgalarla
Başkaları yok mu
Toplasa masalımı
Kıvırcık saçlarımı
Gün mora açılıyor
Koynunda baharın ensesi
Bir ses atsam düşer mi saksılara gemiler
Yıkanır mı basamaklar
Duruşum umuda uyanır gibi