Bir Simurgun Ölümü
Bir Simurgun ölümüdür bu
yazılacak olan her ne kaldıysa
dökülecek kanların mürekkebinden
divit kalemin ucundan döküntülerle
tek tek işleyecek zaman kağıdına
âşktan nefrete ya da umuttan hasrete
bir bir dinletecek keman ezgisinde
rüzgarın mavi tonlu esişinde...
Bir Simurgun ölürken ki feryadıdır aslında
anlatılacak ne varsa geriye
söylenecek sessiz çığlıklarla
bir tüy eşliğinde çaresizlik rüzgarında
savrula savrula hiçlik tarafından
bir daha yeniden denilmeden
tekrarı olmayan dirilişin son ölümünde
Kaf dağının zirvesinde değil
yaşanan ya da yaşatılan
uçurumun sınırında
olacak tüm anlatılan yaşam
yitik bir masalın
gerçekleşen korku romanı esrarında
efsanelerin yalanlanmadığı
gerçeklerin ise yabancılaştığı bir öyküye doğru
adım adım sendelediği doğrulara
yaklaşacak aslında hakikatin eşiği
Evet bir Simurgun hikayesi bu
ancak ne küllerinden doğuş var
ne de küllenmeye bir fırsat
öfkenin kara şiddeti ucunda duran bir hançer yarası
vurmuş olacak kızıl tüylerinin arasından
Hani güven deriz
sadakat söyleriz sevgi diye anarız
ya da bir inanç uğruna bekleriz
gelecek olan yarınları
belkide aptallaştırırız kutsiyet algısını
bazen imkansıza vuruluruz
bazen suskunluğa konuşuruz
bazen ise yokluğa karşı var olmaya çalışırız.
Bir miti kendimize mühür ediniriz
insan yanımızın ekinde
bir de sembolik hayvan ediniriz
ruhumuzun derinliğine
kimimiz göklere yükselen bir ejderha
kimimiz özgür bir tek boynuz
kimimiz ise bulutlarda gezinen pegasus
hatta kimileri gökkurt olur isyanlara
kimileri de garuda olur yıkımlara
Tüm yaşanmışlıklara karşı bazen de Simurg
evet küllerinden doğmaya çalışan
zirvede yalnızlığa karşı boğuşan
yahut her çilenin çan sesinde
ateşiyle kendini yakıp
alevler içinde serzenişlerle
bir sonraki kaderine merhaba demeye hazırlanan
kısır bir döngü içerisinde kendini yenileyen
kızıl tonu ateşin parlak tüyleriyle
yalnızlığın ve bilgeliğin mitinde bir Simurg
Gözyaşlarının yanaklara haykırdığı bir mücadelenin
kayıp kahramanı olursun kendi hikâyende
bazen baştan yenik sayıldığın savaşlarda
ölümün küllenmiş tadını tadarsın
bazen kazancın olmadığı zafer ile
sonlandırırsın yaldız birikimi küllerle
ancak her defasında
ilk günkü his ile yaşarsın tüm acılarını
Yaşam boyu adımlar sayarsın ufka doğru
zirvenin ucunda usulca bir bekleyiş
rüzgarların getirdiği hatıralara bakıp
geçmişte küllenen anılarla
her defasında hatırlarsın
gerçekleşen tüm ölümleri
bir bir yaşarsın düş diyarının
tozlar kaplı beyaz perdesinden
Simurgun çilesi diye bir söz işitirsin
kendi içinde büyüyen nidalarda
herkes onun güzelliğini
kusursuzluğunu yahut gücünü konuşurken
sen bilirsin güzelliğin ardındaki yıkımı
sen bilirsin gücün altında ezilen yaş tohumu
Gözyaşlarının iyileştirici yanını konuşur masallar
küller ardından ölümsüzlüğü anlatır efsaneler
yahut dağların hâkimi diye söyletir hikayeler
fakat bilinmez acının akan soluk yaşları
bilinmez ebedî döngüde ki ölüm
bilinmez dağların doruk yalnızlığı
susarsın yaşananlara
susarsın yanlışlara veya eksik anlatılanlara
mahkum edilirsin çıplak yalnızlığına
Bazen sevgi der ölürsün
bazen aşk der kıyarsın
bazen umut der yanarsın
bazen sadakat der küllenirsin
bazen de yarınlara kucak açar terk edilirsin
zorlayan sözler karşısında direnirsin
direndikçe vurulursun
vuruldukçada kanarsın içten içe
al dolar bedenin
al renginde bir nehrin yatağı olur gözlerin
belkide küf tutmuş yalnızlıkta yüreğin
Sevmek istersin sadece bir olanı
kanatlarına sarmak istersin sevileni
tüylerinde parlatırsın sevdiğini
karanlıkta güneş olsun istersin
zifiriyette yön olsun gözlerine
belkide umuda giden bir harita
sana hayat olsun istersin lakin
bir daha yanarsın işte her inandığın gibi
Güvenmek istersin var edilene karşı
kanat kaldırırsın korkusuzca
tüm zayıflıklarınla durursun önünde
bir daha dersin
bir daha sev bir daha gel diye
seslenirsin gelmiş olana
gitme dersin kal diyerek sözlerinle
son mu diye söz istersin
yitik olanları anlatıp güven duyup
bakarsın gitmeyecek olana
ancak bir daha ölürsün
bir kez daha kanar durmaz tüylerinden
korku sebepli akan al yaşların
Boynunu büke büke doğarsın
her defasında nefes bulduğun küllerinden
Simurg olmak bu mudur diye düşünürsün
yalanlar ihanetler ya da kayıplar
eksilmeyecek mi kader mühründe
yazılacak mı her defasında gelen dirilişte
ve çağırırsın ölüm meleğini usulca koynuna
alırsın tüylerinin arasına
bu son diyerek üflersin ruhunu
dudağının buse kokan nefesiyle
verirsin ebedî olan dirilişi
Bu kez umuda gidersin çırparak kanatlarını
kaf dağının kıyısına doğru beklersin onu
bir ayağın rüzgarın boşluğunda
diğeri mezar kokulu toprağın yamacında
seslenirsin yarınlara
seslenirsin düş diyarına
beklersin umudun ışık dolu parıltılarında
artık küller yitik
alevler sönük
dirilişler eksik diye
haykırırsın tüm karşı kıyılara
tam geldi derken
tam gördüm buldum derken
rüzgarda kalan ayağın kayar umudun karanlığına
mezar kokan toprak alır bedenini
yutuverir ebedî bedenini ezeliyetin başına
kayıp olursun
unutulursun o çok inandığın
umudun gelgitinde
Simurg öldü der rüzgarlar
haykırır toprak yahut taşlar
eksik mezar gülleri yaprağında
gitti diye anar ulu dağın ufka dönük yamacı
bir daha gelmeyecek diye anlatır romanlar
ama yalanlar masal cümleleri
devam eder yazmaya tüm haşmeti
fakat unutur yaşanılan acıyı
unutur kıyamet kokan serzenişi
yazmaz asla gözlerinden akan al dolu yaşları
sadece yitik bir anıdan ibaret kalır yaşanılan
var olan ise o süslü kelimelerle dolu yalanlar.
simurg kendinden büyüklere kafa tutarmış masal bu ya tebriklerimle