Çekti Zılgıtını Hayatın
Ne hayalleri vardı gerçekleştireceği
Umutları bulut bulut bohçalanmıştı
Simsiyah zeytin karası gözlerinde...
Yüreğinde büyütüp
Yüreğinde bestelerdi hasret şarkılarını.
Bir dolu hayali vardı, onca umutları
Katar katar olmuştu yüreğinde...
Yükleyip de hayallerini umut trenine
Rastgele demişti hayata
Rastgele...
Yağmur ormanlarından her gün
Umut yağıyordu onun için.
Güneşe meydan okuyan ışıl ışıl gözleri
Hüzünlere sofra açardı çoğu zaman...
Çalışmayı severdi yılmadan
Bir de onurlu yaşamayı...
Ne olmuştu,
Kimler talan etmişti de yüreğini
Yenik düşmüştü hayalleri korku bulutlarına.
Umuda ektiği tarlalar da yenikti rüzgâra
Eski suskun pencerelerini açmıştı yeniden...
Ne yağmur melodisi etkiliyordu uçuş uçuş hayallerini
Ne de penceresinde oynaşan kumrular...
Kelebek kanatlarında uçmuyordu artık yüreği...
Oysa ne düşler görmüştü sabah alacalarında.
Nice hayallere meze yapmıştı gün doğumlarını...
Şimdi ise karayel çoktan kuşanmış zırhını
Hazırdı fırtına bulutlarını savurmaya...
Çaresizliğin esir ettiği saatleri
Tüketti durdu günlerce.
Geceler acımasızca
Savuruyordu kurtuluş kalkanını gökyüzüne.
Alacakaranlık çökerken İstanbul semalarına
Yüreğindeki korku bulutları
Anlamsız resimler çiziyordu duvarlara...
Nice hayalleri düğümlemişti kör karanlıklarda,
Hangi özlemlerini savurmuşlardı rüzgâra!
Yüreğine lehimlenen çaresizliğin acısını
Kim bilebilirdi ondan başka!
Nasıl da çalmıştı mutluluk tefleri yüreğinde
En uzak buluta dokunmak,
Koşup yakalamak uçurtmayı kuyruğundan
Ve umut iklimlerine savurmak isterdi çaresizliği
İyi gelecekti bu öksüz yüreğine
Biliyordu...
Şimdi ise çığırtkan duyguların
Anlamsız resmini seyrediyordu...
Kaç gün batımı, kaç sabah alacaları şahitti gözyaşlarına...
Zil çalıyordu düşleri
Çekmişti kara gün zılgıtını...
Akşam, alacalarını çoktan savurmuştu kentin ufkuna.
Saatlerdir seyrettiği martı kanatlarında
Kaç düşe kaşık sallamış, nerelere uçmamıştı ki!
Kaldırımlarda başıboş voltalardaydı ayakları
Çökmüştü yine yüreğine isimsiz bir sızı
Bir sinek ısırığı bahanesidir hüznün...
Bilirdi, bilirdi ki gözyaşı hazır
Kara haber ha geldi, ha gelecek...
Önünden kayıp giden görüntülere
İsimsiz duyguları yükledi de
Bir şey yapamamanın acısını haykırdı durdu sessizce...
Anlamsızdı artık her şey,
Yitirmişti varsa da...
Ne sevda bulutlarından yağan yağmurlar,
Ne sevgiye çiçek açmış, aşka gün düşmüş yürekler
Etkilemiyordu çaresiz yüreğini...
Nihayet yapacağını yapmış
Sonu olmadığını sayıkladığı yolun sonunu belirlemiş,
Sözünü tutmuştu yüreğine...
Onuruna dokunmuştu yaşamıyla kumar oynanması...
Oysa kim bilebilirdi öksüz yüreğinde hangi sevdalara çiçek düşeceğini,
Kim yakalayabilirdi rüzgârı onun yerine,
Hayatının rengini kim seçerdi ondan önce
Kim!
Sevgisizliği, onursuzluğu
Bir de umursamazlığı
Taşıyamamıştı çaresiz yüreği...
Haksızlık kanallarında çırpınıp durmuş
Yine de başaramamıştı yüzmeyi...
Artık biliyordu
Biliyordu ki
Ne sevgi sözcüklerinden örülü duvarları
Ne de çocuk sesleriyle çizili tabloları olmayacaktı...
Çekti zılgıtını cevapsız kalan duygularının
Ve son kulacını attı var gücüyle...
Hoşça kal yaşam
İyi uykular ey yüreksiz insanlar...
1997 / İstanbul
Ayşegül hemşirenin anısına...
Çekti zılgıtını cevapsız kalan duygularının Ve son kulacını attı var gücüyle...
Hoşça kal yaşam İyi uykular ey yüreksiz insanlar...👍
Güzel bir şiir yürekten kutlarım Mahinur hanım...😙😙😙