Cennet ve Cehennem
Ayağımızın hayat izleri,
ekmek arası hava barındıran,
fukara insanımız ve
inançsızlar...
Şehir üstündeki,
mutsuzlar patikasında ilerleyen,
çolak ayakların,
her adımda söylediği aynı müzik.
Mantıksız bir o kadar da ritmik.
İki doğru yanıt barındıran bir sual gibi,
yüreğim iki kişinin beslemesi.
Bir cevabı, bin çelişki ve
ortalık leş gibi.
Kistli yüreğin,
üstüne basılmasıdır,
kokunun sebebi.
Kaynayan kazan, ısısıdır bedenin,
alyuvarların kaynaması ise kazanın etkisi.
Fokurdama sesidir, fon müzik.
Ondan olsa gerek,
arkadaki şuursuz sürüye güvenip,
kendinden emin olan adımlar.
Çıplaktır ayağımız,
dinlenmeye hazırlık evresinde gibi.
Çöl sıcağına aldırmaksızın,
yayvan bir şekilde savruktur,
kum tanesi.
Sıcaktan soyunur ayak derisi,
sıcağın ve acının etkisiyle,
yükselir, nida sesi.
Bir tarafı huzur, bir tarafı bertaraf.
Sıcaklık arttıkça, artıyor çığlıklar.
Bu kare ahireti anımsatıyor.
Fakat, hangi ara attı vaveylayı,
İsrafil?
Ne oldu, nasıl oldu ?
bilinmiyor.
Etrafımda binlerce sima,
ürkek duruyor hepsi.
Yanlış yere yolcu ettiler,
dostlarım beni.
Her daim yüreğim, insanlığı sevdi.
Derken, geldi aklıma sureti.
Yanağım bu gerçek karşısında,
sert bir şamar yedi.
Ve kulağımı çınlattı,
kabri kalbimde olan, o adi.
Sevdim,
haddimi aşarcasına.
Geldi yine
dilime düşüp eriyen
ve beni eriten keşke.
Döküldü, gözümden 5-6 cümle.
Özür dilerim Allah'ım,
beni affetme...