Cesetlerin Kusuru
Açlar, üryanlar, sevgisizler ve sevmemişler
Toprağa kök tutsak ölenler
Yurtsuz, kör yetim göçenler
Genç ihtiyarlar, ihtiyar gençler
Zamana prangalılar ve zamandan azadeler
Gamdan büyüyen, şandan küçülenler
Beyaza yakınlar, karaya çalanlar
Direnenler, diz çökenler ve kaçanlar
Cesurlar, korkaklar, alçaklar ve yüceler
Gidenler, terk edenler ve kalanlar
Ve bir de biz bu alemde
Bilmeyenler neden sevdiğini
Etinden et kopsa susanlar, güneşin soyamadıkları
Yurdu uzaklar, yakınlarda hayalet olanlar
Günü yıl, yılı gün geçenler
Derdine kapaklanıp üstüne oturanlar
Omzunda fırtına, firari deliler
Beyaza ve karaya uzak griler
Barışta savaşan, harpte duran
Gitmeyen ve kalmayanlar
Ey Zehir, bir bilsen
Kapına varmayı ne isteriz
Dermanından kaçar ve kusarız
Ölü mevsimlerde bulsak seni
Gözlerinden içeri aksak bir nehir
Nağmeleri katletsek sana
Masmavi gecelerini diriltsek
Özümüzün altın ruhu
Ah yine esse rüzgarların
Deşse yaralarımızı, yarınımızı
Ama olmaz
Bu cesetlerin de bir kusuru var