Çıkrık Zamanlar Sonesi
-İçinden çıkamıyorum içimin...
kalk, dışımdaki yabancı
bak taka
ve anne yüzlü deniz / mavi eksenli
arınır gibi aynadaki pastan
akrepten
yılandan
çerden
çöpten
zamanın hurda anlarından geç kendini
açılalım mazinin derin hüznüne
içerideki yüzüne...
ay karası
kafes arası gece
inlemeler sığınağı / akıl
son nefeslerde tutsak ateşler
ve ben, uzağından kaçarken
her uzak sana çıkmaz sokak
ki en yakınında kıyamet kopmamışken
annemin lehçesi terliyor
dudaklarımda...
çakıl taşında
gün ışıyor
yağmur yürüyor tenimin zemininde
ruhumu, ruhunda emzirir gibi
yalaz yürekli sesler büyütürken / sebi kumrular
ayvaz atlar şahlanır, göğe mahşeri çizer gibi
ve ben
tek kalp üstünde durur gibi yüzyılları
aşkın dergahında adını arar gibi
ki adın ne Leyla
ne Züleyha
tene bürünmemişken dünya
ve henüz, cennet dalda bir elmayken / sus
kum zamanı şimdi
akarken nehir gibi ömür
kaç beyaz siyaha dönüşür/ sahi, siyah renk kirimidir?
içimdeki militan yabancı
yanık aksanlı şair
ve bülbül desenli sesler
kaç şiiri daha dağlara yakar bu sancı
göze dolanda kızıl kıyamet
o nu ağlar gibi ateş damıtır / kainat baştan yaratılır gibi
yürek yangınlarından sağılır nedamet
onulmaz ağrıların ucu bucağından
kanadımı kırk yerinden kırıp giderim
yerden, göğe sarılır gibi...
hep sonradan anladım
bildiklerimin bilmediklerimi açığa çıkardığını
bu yüzden
-ne zaman yaşamaya kalksam bir beden büyük geliyorum aşk'a
anlayacağın, aşk beni küçültüyor usta...
O zamanlar çocuk değildik
sadece büyümemiştik
ve hep dikine geçiyorduk ufuk çizgilerimizi
aşk, bağrımızda
ay yanığı izler çiziyordu
renklerin gökkuşağında ıslanmadan
bir cenin yalnızlığı kadar masumduk
Ve biz, aldanırken bile / hiç yanılmazdık
Çünkü her daim varılmamış yerdeydik
yalnızlığın döngüsünde
tek ayraçlı kıvılcımdık...
oysa biz
sokak renklerinin
yasal tonlarındaki görgüsel iç geçişleriydik / aşktan önce...