Diken
tenhasız ruh içinde
bir daha akarsa hüzün çiçeklerim
gök gürlemesi sağanağın dilindeki küfre
aldırma yüreğim
dağ göğsü soluğuyla dolanırsa penceremde
ay ışığı
parçalanan sessizliğin cama yanaşan alınlarında
sakın titreme
gün içinde görünmeyen sessizlik
her vaktim benim
ne ki ölüm...
çılgın yalnızlığın dudakları ısırırken
kırık sözcükleri
rüzgarla zıtlaşmaya kalkma
yoksa
zorlu yolculukta aklıma göç düşüyor
dar sokakların kalbinden içiyorum su
sönmesin ince ışıklarım
kimliksiz aynalarda
suskun coşkunun kahkahası gülerken ruhumda
akşamüstlerine sırnaşık gözyaşları döker sevda çekirdeği
soyunan masaldan çatlayıp
hüznün uğultu tohumlarıyla
savrulurum
teyelledim ben hayatı
sabır telimin uçurum boşluğuna
sonra
dokundum kalabalık gözlerle tenlere
günlerin kuraklığı çentik atmaz artık
yamaçlarıma
onca diken
yeşeren bir ağaçtan
elmamı koparabilirim artık
dalgınlığım silkeler kırbaç yardımıyla
gecenin siyah hırkasını
kokusu gidecek ayrılıkların saatine
yakışmaz gitmelerim
boşuna değil
batıp batıp çıkarken direncin köpüğünde
zahmetlerimin derinliği
yosun kaplamaz gözlerim
ölüme
.....