Diyorum ki
Serkeş ışıklar gece kuşunun sesini halka halka dağıtırken sulara
kararan diplerde oynaşan minik kırmızı kuyruklu bir balıkla birden göz göze geliyorum
bir ara heyecanla avurtlarını şişirip gözlerini büyüterek sesleniyor bana
kulaklarım sağır
duyamıyorum ki…
Ve sert bir dalgayla kabaran deniz içinden bir ağaç kabuğu çıkartıyor
çürüyen gövdesinden epey zaman önce ayrılmış – aynı benim gibi –
bir kıyıdan yeni bir kıyıya yolculuğunda kim bilir ne mesafeler kat etmiş
ve gecenin bir vakti çıkmak için karşıma ne bedeler ödemiş
tılsımını denize dökerek suda bir takım harfler çiziyor durmadan döne döne
alim değilim
okuyamıyorum ki…
Ben sadece manzaranın coşkusunda ve boş bira bardağımı doldurma telaşında
birde şubat soğuğuyla uyuşan kulaklarım
hele üşümüş parmak uçlarımla.
Diyorum ki
şu köşedeki çalının dibinden çıksa bir şair
okusa davudi sesiyle şöyle tane tane
sakin sakin ve anlamı hançeresinde
diyaframından
ses tellerinden hissetsem bu şiiri başka bir dilde de olsa
ruhuma ruhuma.
Halbuki ben hala manzaranın coşkusunda ve boş fıstık tabağımı doldurma telaşında
şubat soğuğuyla uyuşan şakaklarım
birde gözlerimde donmuş yaşlarımla.