Dokunuş
çıkmaz sokakların girdabına düşmüşken
yüreğine söz geçiremiyordu belli ki
ona uzanan ellerde, tanıdık değildi simalar
üstüne varılmasın istiyordu her şeyin bir ilki vardı
allığına karışmış dudaklarında buruk gülümsemeler
hilal kaşlarında hicran yüküyle yere düşen bin parça suratı
gerisin geri yürüyen ayaklarında yürek atışının sesi
küçük tatlı bir dokunuş olsa yetecekken
yeni kozasından çıkan kelebeğin özgürlüğünde
şimal rüzgarlarına dayanamayan bitap düşmüş beden
nice köhne limanlara demir atmıştı feryat figan
gün yüzü görmemişti gençliğinde bile
her taşın altında o vardı ama nafile
zamanın çarkında öğütülmüş
kırışık yüzde titrek ellerle
bir kenara fırlatılıvermiş
tek hatırladığı zamana inat
yüz görümlüğüyle
sevdiğine ait
o küçücük dokunuşu
elinde değil de
yüreğinin en derinindeydi...