Düşten Nilüferler
sesler duyuyorum şu turuncu buluta doluşmuş
umutsuzlukla kimyalanmış an
gökyüzünde gri bir sıkıntı
sanki usulca tutuşuyor şiirler
ateşime kardeştiler
hüznü sevmeyene değmezler
suskunluğuma sığınmış bir kaç sessiz harf
topallayarak geliyor şüphe
bakakalmışım göğe
boynum bıkmadan taşıyor başımı
aklım arzuladığı anlamı fethetmeye hazır
bu kul istiyor ki tebessüme sarılsın gönül
homurdanıyor soluğum
bıkkınlık inancı sorguluyor
doğa bana aldırmıyor
haddini bil Nietzsche
kundaklayabilirim dağları
gök bilir beni ve leyla-k rengi duvarlar
bu şehir ömrümle randevuda
ömürler ki hep parçalar sokakları
yahut sokaklarda çoğalırken gölgeler
ipince yalnızlık, yaşamsız hiç
bilge rüzgâr, geçmiş çağların kırlangıcı
anımsadıklarımıza çarp
önce biz öldürdük kendimizi
paslanıyor suskun göllerin böğründe nilüferler
çocuktuk
küsmüşüz, şafağın anahtarını alıp
dönmüşüz sırtımızı
palavracılara kalmış büyüklük
ahmak ve yalakalar baş köşesinde düzenin
yine gölün tüm nilüferleri üzülecek
kendi çölümüz gibi tasarlanmış dünyaya
yine fersiz baktım
metefor ağzımın içi
yine falçatalı küfrüm çok
kimse yok
insanlık unutkan
elma dedim çık
bana bir gölün çıplaklığıyım de sevgilim
bak düşten nilüferler yaptım
sudaki görüntüyü yüzüne doldurdum
gamzelerinden açılan bir kapı, sonra bir sandal
kimse yok
insanlık unutkan
kayıp sevgiyi bulmalıyım
hüznüm, hüznüne emanet...
kimse yok insanlık unutkan
elma dedim çık
bana bir gölün çıplaklığıyım de sevgilim bak düşten nilüferler yaptım sudaki görüntüyü yüzüne doldurdum gamzelerinden açılan bir kapı, sonra bir sandal
kimse yok insanlık unutkan
kayıp sevgiyi bulmalıyım
hüznüm, hüznüne emanet...
bir satırdan bir satıra acele ile okudum,
okudum okudum,
bu kısım sadece bir şiir,
en iyisi buydu,
sevgiyle kalın...