Düşük Şiir



...


aslında

acıya gebe bir direniştir hayatla kavgam

buna rağmen çok vakit olmuştu

bayraklarımı yarıya indirmişliğim


...



ne haldeydim o zamanlar bir bilsen

öyle şiirle falan anlatılacak gibi değil yani

roman falan hak getire 

herkesin derdi kendine büyük tabi ama 

bana kalsa benimki

yaradan düşmanımın başına vermesin cinsinden 



dinle de anlatayım



kıştı mevsimlerden

yerler

yer yer hafif meşrep çamur

ve yerli yersiz gölet parçacıklıydı sokak araları



ruhumda

hummalı ve hafif depresif buhran

kafamda

zembereği bozuk girdap 

ve içimde

söylemeye dilim varmayan sövgüler



yok yok

çok merak ettim

illa da söyle

diyeceksen

şöyle diyeyim de anla biricik biriciğim



adab-ı muaşerete aykırı

sevişimsel ve sadistimsel sövgüler

döngüsel bir şekilde cirit atmaktaydı

kafamın bel altı

kasığım dolaylarındaki çıkmazlarında



ama nasıl olmasındı ki

daha yeni düşük yapmıştı

senden önceki son düşüm

ve bir hışımla devrilmiş

baş aşağı yere düşmüştüm

üstüm başım dipsiz ağrılar cengindeydi inan



hatta ve hatta

tangur tungur sesleri eşliğinde az evvel yere atmıştım 

yenildiğim son savaşın

delik deşik teneke zırhını üstümden



en ortadaki notasını kaybetmiş

bir sol anahtarı gibiydim yani o sıra

çırr rıl çıpplak

ve

sükk lüm pük lümm



ve biri bin para pişmanlıktım

ve bire on bahse varırdım o zamanlar

sağrısından aşmaya çalıştığım dertlerimle

at başı geldiğim şu çağda

eşiğindeydim

yenilginin işgal edilmişliğinin



bir keresinde rahmetli berber Nihat abi anlatmıştı

derdimi söyleyince

kımıltısız bir akışı oluyormuş yaşamanın böyle zamanlarda

hayat akıyor ama 

olduğun yerde dikiliyormuşsun 

sanki yosun tutmuş duvar gibi



durağan bir eşya kadar göze batan bir durum bu

anlıyor musun

durağan bir eşya kadar göze batan bir durum

ayakları çıplak saf bir çocukluk el sallar için için sana

uzansan tutamazsın

çünkü susuz kalmış bir kayadır için

kımıldamaz kımıldayamaz

çatır çatır çatlarsın ama kımıldamaz

bunun gibi bir şey



doğrulup almış

atmıştım omuzuma

yere düşmüş parkamı

siyah ve eğri duruyordu omuzumdan aşşagı

hafiften kabadayıvari eğreti yani

(Olabilir dursun, gören ağır abi desin, yol versin ya da hiç olmazsa yenilgimi kamufle etsin kâfiydi)

çamuru da kurumamıştı hâlâ daha

çürümüş ter damlıyordu kapüşonundan

(Damlarsa damlasındı hatta kime neydi ki? Yeter ki arınaydım o yenilmişlik pisliğimden... Razıydım valla...)



{en iyisi uzatıp yolu

geçmemeli bu parkayla bit pazarından

diye geçmişti aklımdan ilk

neme lazım

bu haliyle talep artar

ben de arz ederim

belli mi'olur

bi'taraflarımızdonmasın şimdi bu karda kışta dimi demiştim 

bay çok bilmiş iç sesime

o da tıpkı yüz üstü bırakan herkes gibi

ne halin varsa gör demişti

adi herif

o bile satmıştı beni daha yolun başında

o haldeydim yani



pek bilmem bu işleri ammaaa

bir filozof mu demiş ne

yenilgi 'bazen' omuzları kanatlandırırmış

hafifler

yükselirmiş insan

öyleymiş yani

şahsen onların yalancısıyım 



neyse işte

ya ben kandırıldım

ya bunu diyen filozof filozof değildi

ya da o meşhur 'bazen' beni ıskaladı

belki de kaideyi bozmayan istisnayımdır

ne bileyim işte

vardır illa bir sebebi



(O değil de en biricik biriciğim, sarhoşken "rahad'ol" diye herkese akıl veren ben, neden bilmem; bir türlü rahat olamıyordum ve bir türlü ve anlayamıyordum bunu... Anlayamıyordum ve üstüme üstüme çullanıyordu... Çullanıyordu ve basınç uyguluyordu üstüme üstüme... Üstüme üstüme basınç uyguluyordu ve boğuyordu bu köküne kibrit suyu dökesice rahat olamama durumu. Şeytan diyordu ki; bul şimdi o filozofu ve dök köküne kibrit suyu... Hem de dolu dolu üç has tas kibrit suyu... Ahh kör olasıca üç has tas kibrit suyu...)



mevzu bu değildi zaten o zamanlar

atmam lazımdı o kasveti üstümden hepsi bu

en iyisi gidip bit pazarına

bir şişe şarap parasına okutmalı mı ne parkayı

kafayı çekip tenha bir köşeye

kendi kendime

yüz kere

rahad'ol rahad'ol rahad'ol demeliyim belki 

demiştim

tıpkı ilkokul öğretmenimin verdiği cezalar gibi

(Ama kendi kendime demiştim. İç sesim olacak o hırtopoza değil...)



hem en azından

bitaraflarımdonsa bile

içim ısınır 

iç sesim insafa gelirdi belki}



....



ellerinde dağ çileği dolu bakraçlarıyla

köylülerin yanından geçip gittiği metruk ormanın

üstüne çakıyla kalp şekilleri çizilmiş

kimi zaman sevdalıların buluşup ayrıldığı

kimi zaman gölgesinde seviştiği

baston yapılmak için kesilmiş ceviz ağacı gibiyim

- Aman haaa Gülhane parkındaki değil ceviz ağacı değişu, zaten polis de görmez beni hiç -



bir ormanın içinde yalnız büyüdüm asırlar boyu 

başka yerlerde

içimdeki kurtçuklar tarafından kemirilmekteyim



diye şiir yazsam yeriydi yani o zamanlar

ama beceremem ben ööyyle şiir miir işlerini

ki ben kimdim ki şiir miir yazabileyim



ki şiir yazmak

yalnızlığını kıskandırırcasına

hatta inadına 

kendisiyle konuşmasıdır insanın

yaşama zaman tanımaktır hatta şiir yazmak

hatta ölümsüzlüğü miras bırakmaktır kalanlara

- haaa 

kimse duymaz

o ayrı mesele -



ama dedim ya

beceremem ben o işleri



...



işte böyle

soğuk hava

bozuk kafa

ve buhran

şeytan üçgenini teğet geçmek için

tam rota çizememiş

tam buramdaki tamburamdan atamamışken

yenilgi sarhoşluğumu

üstümdeki çamurlu parkaya rağmen

sapa bir sapakta

sarpa sarmışken

köküne kibrit suyu dökülesice

rahat olma ve olamama iki bilinmeyenli denklemini

değdi o anda gözün gözüme



ve işte o an

bir irkilme

bir titreme

bir ürper ki

ki anlatamam

- Başkası olsa şeytan dürttü der de ben sana yordum hep -



değmese

gözün gözüme

dokunmasa ruhun ruhuma

kimbilir hangi yola sapacaktım

kimbilir hangi aymaz akıntıya kapılacaktım

ki yeni bir yenilgiyi yineleyemezdim yeniden



(Bilmezsin sen şimdi, bunun; ne kadar 'iyi' bir şey olduğunu... Ki 'iyi' pek'iyi'nin atasıdır... Sonrası fevkaladenin fevki...)



...



şimdi sayende

her renk hayıt mavisi

her dere kenarı

hıdırellezlerde yakılan defne ağacı kokusu

bütün kuşlar kırlangıç

bütün bulutlar uğrunda ölünecek vatan

bütün çiçekler yeşili büyümenin arifesinde dağ çileği

ve bütün sular komplu mavi okyanus 

ve hani o kara haber tellalı baykuşlar var ya

hani o kara haber tellalı baykuşlar

dile gelmiş birer umut

iyi şeylerin habercisi birer miladi takvim 

ve her yön sayende huzur şimdi



şimdi

yaşamak

sadece ekmek parası

yalnız ekmek kavgası

hatta bir lokma ekmek arası değil

değil artık yaşamak karın tokluğuna var olmak

mukaddes bir ikramdır artık seninle yaşamak



yaşamak

bahar korkulu tenin

yaşamak 

o küçük memelerin gibi 

bir avuç ömür

yaşamak

senle güzel 

senle nefes almak sayende  

yaşamak 

senle yaşamak

gerisi 

yaşamamak 



(Bilmezsin sen şimdi, bunun; ne kadar makul bir şey olduğunu... Ki makulün atası makbuldür... Şimdisi ise pek muteber... Sonrası hep sen... Sadece sen... )


.


.

07 Mart 2025 280 şiiri var.
Beğenenler (6)
Yorumlar