Düz Yaşa
düz yaşa
kendini gösterip tanıttı
muharip oldukça biriken ağrılarına ün kazandıran bir zarafetle
tekrarladı düz yaşa
sesine alçalıp anlamak istiyor ve kaçıyordu
beyazı sulandırıp daha da saydam ola bilme haline uyumsuzluk çekiyordu
düz yaşa
buyur bakalım ne getirdin bize
biz dediğin den kovulmuş tekliğine
yani benden kopmuş biri olarak zaten biz iki kişiydik
dur durdur lütfen karışıyorum
bana tur bindiren söylemlerinle yarışıyorum
on üç buçuk matematik kulvarlı saat aritmetiğinin yalancı takvimi
konuştu konuştuk saçmaladık
bu gün hava güzel ve sen şu pencereden
ve ben burada duvarları sensiz gezip
içimin terk edilmiş sonsuz güvertesinden
bizi çağırmakla meşkulüm
hapsedildiğimiz her ana sonsuzluk katarak yaşamış biri olarak doğruyu söyle
kımıldanış denen nefes alıp vermenin kendi fermanından daha rahatsız edici bulduğun doğrumu
ve yanıma varmak duygusuna kenetlendiğinde
ne kaybetmiş oluyorsun
eyvah hiç ve hiç
git ve kırıklarını topla artık
ve biraz daha uyandığında sarılmak istiyormuş gibi sıkı giyin harflerini
ölümden yapılmış zaferleri kuyulara attığımızda
ve duyduğun inişin son basamağında
ikinin ikiyle toplamının dört etmeyeceğini bilmen yeterli
çocuğunun ellerini bırakmak istemedi
kuruyan dalın son tutanağını buldu
onun bakışlarından ayrılmak istemedi
yanaştır iskemleyi yolcu yanaştır
yanaştır gözlerini kalbimde eriten bu sonsuz acıya
ne olur
dayana bilmenin son enkazını hatırlat bana
örümcek ağları karmaşanın hayat yanında duruyordu
somyanın yayı ve yorganın dışarısıyla inatlaşmasına aracılık eden ayaklı gezginlerin
çaresiz ölümlülere su vermesi
yeşermeye hazır ağaçların su istemesine benzemiyordu
son bahar sarkıttı ellerini pencereden
bütün uzunluklar adına yalvardı
ne olursun üzülme
bu ilk ayrılışım değil senden.