Ekinler Olana Kadar
Eski uygarlıklar gibi yıkılıp gidiyoruz tek tek
hesapçı bir Tanrının işimi bu yoksa
masum bir kulun bedduasına mı takıldı kaldı dünya
içinden çıkılmaz bir hal aldık nasıl
herkes günahına yıkıyor bu işi
herkes yaptığını biliyor ve kaderine razı
şu muskaları yanlış yazan şeyh
o müridin günahını istese de bana yıkamaz
ne ölürüm ne giderim ne de
vaz geçerim aşkından sevgilim
kulağına küpe olsun diye gecenin bir vakti
hastalıklarını bulaştırarak dolaşan gece bekçilerine
dokuzuncu katın balkon penceresinden
bağıra çağıra yalvardım geçerken köpekleri de sevin
ürkmüşleri özellikle de sizin için ölmüşleri
ayrılıp gidenleri değilse bile sarhoş olup
ayılmadan gidenlerin hala şiire duydukları umut için
terkedin tekmeleyen ayaklarınızı bu gece
bir kap yemek için başını ellerinize uzatanların
gözleriyle bakın bir kez olsun hayata
karantina günleri Aya düşmüş bir yüzün hüznüdür
holde bir başına duran ayakkabı yalnızlığı
içinden bir ses kapıyı tekmeleyecek bir ayağım da yok der
suskunluğumu anlayacak sokaklar artık yok
midyeciler kokoreççiler ve üstelik pavyon neonlarına
küfredip küfredip evine dönemeyecek derece
huzursuz bir kalbin sahibi elleriyle bıraktı buraya
şu anason kokulu holden kurtarın artık beni
patlak sokak lambalarından umutsuz bir haldir bu
bir yere gidememek bir yerden dönememekten zordur
tek tek ölüyoruz dediğime bakmayın çok çok ölüyoruz aslında
ama kimsenin kimseden haberi yokmuş da
bir ben biliyormuşum diye gerçeği bir eda var hep etrafımda
çünkü kapatıldığımız bir hangarda camdan tabutluklardan
gök yüzüne bakıyoruz o da arada sırada tutarsa yaşımız
annesinden korktuğu için sokağa çıkamayan bir evladım ben de
aşkından korkup durmadan yazan bir şair önü sonu
nasıl başlarsam başlayım arkasını getiremediğim cümlelerin
zenci beyaz ya da kızıl renkli kaba saba bir kölesiyim
masumu zalimden ayıran aydınlık yüzün gülüşüyle gülmesini özledim
işim kalmadı artık kıçınıza sokun yuvarlak dünyanızı bilin istedim
Sayenizde şiir altı ıslanıyoruz şair tebrik ve teşekkürlerimle her daim