Elli Avuç Mutluluk Bir Ömür Mayıs
hiç rüya göremeyenleri daha fazla emer uykusuzluk
aklımın eşiğinde mırıldanır durur yüzün
bir gülüversen işsizliğe çare bulmuş ülke olur gözlerim
çatlayan gözlerimi açtım
duruşum değişmedi
hayat bizi geceleri inzivaya yolluyorsa
Tanrı işten çıkarsın dolunayı
yıldızların çobanı benim
dünyanın entrika uzmanları soymuş pembe kokuları
kaç ömür geçti hiç yaşanmamış baharları beklerken
her mevsim donakalmışlığımız, körebe tutsaklığı
üşürüz,üşüteceğiz
deformasyona uğratılmış insanlığımız
sevda ve özgürlük şarkılarımızı ipte sallandırıyor
beynimizi küçüklü büyüklü aletlere akıtanlar
şimdi facebooklu olduk anlat derdini dinliyor şeytanın asistanları
buyrun gölgesiz yatın, kopartıla kopartıla yanık renkli meyveler
bomboş kaldı hayal ağaçlarımız
beng beng,endişeye gerek yok, ölmedik, çoktandır yokuz
vicdan azabımızın yenilmişliği gibi duruyor mezarlıklar
torunlarımızın uykularına kadar planlanmış uyuşturucu masallar
kendi iç kuyularımızı tükürüklerimizle doldururken
petrol kuyularına sarkıtmışlar bidonları
birazdan ölmelisiniz diyor harita yakıcılar
aynı suda yüzünü yıkayan halkı, farklı ateşlere yolluyorlar
rüzgâr sesine karışmış çaresizlikler, buhran sesi, kurşun çızırtısı
sevişildikçe güzelleşildiği unutuldu işte, yer demir, gök bakır
nazlı şehirler vermiyor o pozu, kalmamış kardeşlik hatıralarımız
bir an evvel, gösteriler yapsın masumiyet çiçekleri
hiç bir biber gazı öldüremez kelebekleri
maviliğim son düellosunda yenildi siyaha
benim uykularım ölü kadının silüeti
tüm gün gümbürtüye dayanamayıp, geceleri neyzenlere karışır kalbim
düşlerimi cezaevlerinde yatıpta aklı sevdiğinde olanlara yolladım
görüntülenen şiir olsun hayallerim
içimdeki aşk, birbirini hiç unutamayan orta ikiden seksen ikiye ayrı kalanlara genç duruşlu bir türkü söylesin
hatta mandolin gülüşünle sen de gel
doğulu bir kadının tülbentindeki desenler gibi aksın kanımızdaki nehir
denizle buluşmaya gidenler örgütünü kuralım birlikte
ciğeri savaş savaş diye böğürenleri
kendi kanyonlarına gömelim, iğrenerek
uykum sıkıntıdan kaşınırken
yüzümün hasret savaşcıları ayaklanmış
herkes yatmış, haykırışlarını yıkıyor uykularında
bir buğuyu yutmuş kalbim
sana doğru yürüyor uykusuzluğum
ordasın işte, ordasın
göremediğim düşlerden yapılmış bir yokuşun ardındasın
ömrü gülüşünden kısa çoçuklara kısa pantalonlu öyküler okuyorsun
mazide oyun oynanacak yer bile bırakmamış saçlara ak düşürücüler
kemanını acı acı çalıyor yazgı
uyumamayı öğreniyorum
seninle aynı bahara, yaşamayı öğretene dek
içimden bin mayısa kadar sayacağım
aynı suda yüzünü yıkayan halkı, farklı ateşlere yolluyorlar rüzgâr sesine karışmış çaresizlikler, buhran sesi, kurşun çızırtısı sevişildikçe güzelleşildiği unutuldu işte, yer demir, gök bakır nazlı şehirler vermiyor o pozu, kalmamış kardeşlik hatıralarımız
bir an evvel, gösteriler yapsın masumiyet çiçekleri hiç bir biber gazı öldüremez kelebekleri
maviliğim son düellosunda yenildi siyaha🤐🤐😙
Ne güzelsin sen Şiir😙 Sen ne güzelsin kaleme hükmeden yürek...teşekkürler...👍
..vicdanın detone ezgileriyle yoğruluyor insanlığımız çıkışsız çözüm yollarına sürülmesin diyor akılları ve doğruluğunda ön finali
''ciğeri savaş savaş diye böğürenleri kendi kanyonlarına gömelim, iğrenerek ''
teşekkürler şiire tebriklerle kutlarım Nilgün Hanım...
dünyanın entrika uzmanları soymuş pembe kokuları kaç ömür geçti hiç yaşanmamış baharları beklerken her mevsim donakalmışlığımız, körebe tutsaklığı üşürüz,üşüteceğiz Bu entrikalar hep yoksulların üstüne oynanır.Yoksullar ölür,varsıllar daha şahşahalı hayat yaşamak için.Asya ve Ortadoğu çoğrafyasından kan eksik olaz.Savaşlar,göçler,sürekli dram.Bir anlasak.😙😙😙😙😙😙