El/vedası
Sema ışıkları yaktı,
geceden çıplak kalmış insanların mabedine.
Gözlerim akşamdan kalma,
bir hazine merhaba dedi yine.
Kader yazdı, okudu
bu korkunç ve üzücü masalı kendisine.
O kadar ürkünç bir hal aldı ki
gözleri yağmurlu insanlar,
bu yeryüzünde,
düşüşleri bile,
kafa ve diz bölgelerini,
ısrarla ve intikam kahkahalarıyla,
zorlar hale gelmekte.
Kara kaplı defterler,
idam devrine kapanıp,
raflar yerine,
kalplerde başrol alır halde.
Çocuksu, aptalsı, masalsı diye adlandırılırdı,
temiz ve kirli kurulan insanların hayali.
Günün göze vurduğu ilk ışıklardı,
ceste ceste düşlediğimiz hayallerin katili.
Cinayet sonrası,
hayata inat ayırdığım,
trajedi kokan sürgün yemiş
tebessümler kaldı.
Onlarda, yüzümdeki sahneyi terk etmeye,
bırakıp gittiğin günden beri meyilli.
Elveda dedi ve el salladı gülüşler.
Ara sırada olsa mutluluk hediyeleri dağıtan,
yarı gece, yarı gündüz yaşayan palyaço yüzümden.
Tebessüm ederken, oluşan gamzeden,
soyunan ağaç yaprakları gibi bir bir aktı düşler.
Hayatım,
seri katilden kaçan,
bir masum gibi manevra yaptı,
kazanılması imkansız olan bu seferden.
Bu mağlubiyeti kabul edecek kadar
umutsuz ve kibirsizdi,
boş hayallerin sahibi çaresizler.
Oysa, umutlar inşa edilmişti,
bizleri koruyup sakınsın diye,
çaresizliğin şerrinden.
Nerede umut inşa eden kahkaha abideleri ?
İnsanların zayıf noktalarını bir bir ifşa etti.
Hayat, seri halde bir işkence verdi birden bire,
silinemezdi anlımızdan akan,
kokusuz emekçi alın terleri.
Dünya alın terimizle kurduğumuz namusumuzu,
eliyle sevmediği bir nimet gibi bir tarafa itti.
Geceden kalma çıplak bedenimizi,
sıcak yatakta bırakıp giden,
parmak uçları ve kapı sesleri...
Bu gidişin, eşi benzeri görülmedi.
Belki de bu hayatın üzerimizde test ettiği tecrübeler,
yüreğimizde dalgalanan,
aşk bayrağını ağlatan,
tek histi.