Entelektüel Durumlar
gözlerine bakarken
bir bilsen
neler oldu neler
tahmin bile edemezsin
şu seviyeli
ve entelektüel ortamımızda...
gözlerine bakarken,
hani pür dikkat kesildiğim,
ve hani o
konunun en hassas noktasında
ve sanki ağzından çıkacak
o tek bir kelimeyi bile
kaçırmak istemezmiş gibi;
ve
o en
entelektüel duruşumla
ve elim çenemde
ve bazı bazı
dudaklarımı bükerek
ve bazen de
başımı çok bilmişçesine
ve o bilgiçlik taslayan mimiklerimle
ve aslında seninle
son derece ciddi bir konuyu
tartışıyormuş gibiyken;
ve sanki sen de
kadın ve aileden sorumlu
bir devlet bakanı
sorumluluğunda
ve o giydiğin,
siyah
etek üstüne ceket
olgunluğunda
ve o soğuk bakışlarının
resmi korumalığında,
ve karşımdaki
o vakur ve ulaşılmaz
duruşunla,
işte tam o anda
neler oldu neler
tahmin bile edemezsin..
gözlerine bakarken anladım
sen farkında bile değildin...
gözlerine bakarken anladım
ki ben,
benmişim gibi yaparken;
aslında
o anda
ben
var ya;
o asil dudaklarına kilitlenip
şu ciddi ve konuya hakim
görüntüsü altında,
söylediklerini bile anlamakta zorlanan
o kıpkızıl rujunun ıslaklığından
içi geçmiş;
ve o bembeyaz teninden yayılan,
o dünyanın seyrini değiştirecek
büyük bir buluşu yapan
bir bilim adamını
bile,
buluşunu ilan ederken ki anında
tam o anda
senin karşında
kendinden geçirecek kadar
formüllerini şaşırttıracak kadar
-hayatımda hiç duymadığım kadar-
o
adamı yoldan çıkartmaya kadir
kokunla;
ve benim de
artık
bu saatten sonra
söylenen hiçbir şey
sanki umurumda
modumla;
hani o
hep kadınların da dediği gibi
aman erkek işte
aklı fikri bak nerde
ne alakaya maydanoz
hallerimle,
senin beni
'adamlığımdan' utandırdığım
ama
erkekliğime şükrettirdiğin
ve şu anda,
hakkında
ne düşündüğümü bir bilse
ne düşünürdü acaba
o da hakkımda
diye düşündüğüm;
o ben
var ya
şu an
sözünü ettiğim
o benim işte...
gözlerine bakarken
ve sen
böylesine hararetle
bir önemli mevzuyu konuşurken
ve ben
kollarımı kavuşturmuş
bak bu konularda bir otoriteyim
edalarında
seni dinlerken,
ve aramızda bu kadar yakın
bir mesafe varken,
ve sen
bu kadar güzelken
ve ben
daha henüz bu yaşlardayken
ne konuşsan boş güzelim
şu halde
ben senin ancak
gözlerinin kuramını
ispat edebilirim...
ve bir de var ya
hani o uzun
omuzlarıma düşen
jöleli kıvırcık saçlarımı
geriye doğru
ellerimle düzeltip de
o mavi gözlerinin içine düşecekmiş gibi
dik dik baktığım o anda
içimden bir ses
bir şeytan
şöyle dedi
'bırak be güzelim
dünyayı biz mi kurtaracağız
bırak bu günlük
şu bilim dünyası kalsın beklemede..
hadi gel seninle gidelim
boğaza karşı biraz içmeye...
kızma be güzelim
ne yapalım
entelektüeliz
okuruz
yazarız
çizeriz
dediysek de
'Adanalı'
değiliz
demedik ya...
kutlu/yorum/suz muhatabına gitmiş zaten saygıyla .